20 Ocak 2012 Cuma

Yatırımım "Cool" Olsun, Param Pul Olsun!

[ Ağustos 2009 - Esquire Yazımdan ]

Geçtiğimiz ay dergiyi karıştırırken, Alper Kotaman’ın yazısında geçen bir cümle, beni anında yakaladı. Ekonomiye olan ilgisizliğinden ve kayıtsızlığından dem vururken, hiç anlamadığı para pul işlerinden ve yatırım aracı olarak da altından bahsediyor; bunu da, “1912 model bir yatırım aracı” diye nitelendiriyordu. Bu cümle, uzun zamandır aklımda olan bir konuyu artık yazıya dökmem gerektiğini düşündürdü bana. Zira yatırımın da modası olduğu; onun da “in”ler ve “out”lar olarak şekillendiği hususunda, kalem oynatma zamanı gelmişti… 


Moda dünyası gibi, varlığını in’lere ve out’lara vakfetmiş bir piyasada trendlerden bahsetmek ne kadar olağansa; para piyasalarında bir yatırım modasından bahsetmek, normal koşullarda, o kadar olağan dışıdır. Para piyasalarının ve “homo economicus” diye adlandırdığımız aklı başında ortalama yatırımcıların; yatırım kararlarını, her zaman için somut verileri göz önüne alarak, ciddi analizler sonucu, önce kendi çıkarlarını gözeterek verdiği kabul edilir. Ama piyasalardaki deneyimlerim sonucu, benim dikkatimi asıl çeken konu; yatırımın, yatırım aracının kişiye nasıl göründüğü. Yani bu, bir anlamda, yatırımın imajıyla ilintili. Bazı zamanlarda, getirisinin çok iyi olacağını düşündüğünüz bir enstrümanı, yatırımcıya önerdiğinizde, asla ilgi görmezken; bazı yatırım araçları, her dönemde, kendiliğinden ilgi çekmeyi başarıyor. Bu yazıda da, bazı yatırım araçlarını masaya yatırıp, imajlarına göz gezdireceğiz... 

BORSA 

Dünya üzerinde trend olmuş birçok şeyde olduğu gibi, borsanın ve borsacının havalı sayılması da bir Amerikan icadıdır. Bu konudaki milat, Michael Douglas’ın “Wall Street” filmidir. Bu filmin ardından, güzel ve pahalı takım elbiseler içindeki borsacıların, son model spor arabaları ve gözlerinden düşmeyen güneş gözlükleriyle etrafta dolaştığı; her sabah da bitmeyen bir enerjiyle seans salonlarına girdiği zannedilir. Ama kazın ayağı, pek de öyle değildir. Filmlere konu olan güzel kızların, spor arabaların ve binlerce dolarlık takım elbiselerin, sadece finans sektörü çalışanlarına nasip olmadığını bir kenara bırakırsak; borsa, son derece stresli, sağlıksız ve sevimsiz bir iş ortamıdır. Örneğin; ABD’de, uzunca bir dönem, sigorta şirketlerinin broker’lara hayat sigortası yapmaması ya da ancak çok yüksek primler karşılığında yapması, bu işin filmlere yansımayan bir yönü. Kalp krizi sonucu ani ölümlerde, borsacıların, en yüksek oranı oluşturan meslek grubu olduğunu söylememize sanırım gerek yok. Adrenalin ve heyecan; borsacıların hayatına olduğu kadar, yatırımcıların hayatına da ilk hisse senedinin portföye düşmesiyle birlikte giriyor. Bu sürekli tırmanan heyecan ve adrenalin; borsayı, bir yatırım olmanın yanında, bir bağımlılık ve hayat tarzı hâline de getiriyor. Ancak borsa yatırımı yapmak, her zaman geçerli bir moda. Zira tüm yatırım enstrümanları arasında popülaritesini hiç kaybetmeyen, dost meclislerinde anlatılacak heyecanlı hikâyeler veren ve çevrenize, ekonomiyi çok iyi bilip takip ettiğinizi en kestirme yoldan hissettirebileceğiniz güzel bir oyuncak borsa. “Oyuncak” tabiri, herhâlde yanlış olmaz; ne de olsa yalnızca bizim ülkemizde borsa, oynanan bir şey ve yalnız bizim dilimizde “oynamak” kelimesiyle birlikte kullanılıyor. 

Çok etkileyici bir yaşanmış borsa hikâyesi vardır: ABD’de cinayetten 30 yıl hapse mahkûm olmuş Michael Mathie, hisse senedi piyasalarını, kendisine ancak üç gün sonra gelen günlük gazetelerden takip etmiş ve çeşitli hisse senedi yatırımları yaparak, bir yıl içerisinde bir milyon dolar para kazanmıştı. Hapishanede sahip olduğu bolca boş zamanında, aslında tam da gerçek bir yatırımcının yapması gerektiği gibi, şirketlerin mali yapısını inceleyerek yatırım kararlarını alan ve başlarda biraz da mecburiyetten (İşlemlerini, ancak günde birkaç kez müsaade edilen telefonu kullanarak yapabiliyordu.) uzun vadeli yatırımlar yapan Mathie; bu yatırımları sonucunda, mahkûmiyeti devam ederken, kendisine Long Island’da bir ev ve dört araba satın almıştı. “Borsada sadece iyi hikâyeler yayılır” kuralını hiç akıldan çıkarmamakla birlikte, yıllarını borsada geçirmiş bir yatırım uzmanı olarak, benim favori hikâyem; gerçek yatırımcının sakin ve akıllı olmasını göstermesi açısından, budur. Neticede yatırım kararı, ister hapishane hücresinde ister koşuşturması bitmeyen borsa koridorlarında verilsin, borsa; verdiği heyecan yüzünden, çoğu zaman, en havalı görünen yatırım aracıdır. 

SABİT GETİRİ (FAİZ) 

Talihsiz bir yatırım aracıdır. İsterse dünyaları versin, yatırımcıya, “Parayı da hiç bir şey yapamadık; bomboş duruyor işte faizde!” cümlesini illa ki kurdurtur. Ayrıca, Türkiye’nin dış sermayeyi ülkeye çekmek için yüksek faiz politikası izlediği ve dünyanın en yüksek faizini verdiği dönemlerde bile, iç piyasada istediği popülariteyi yakalayamamıştır. Sabit getirili yatırımların yüzü, senelerce, %99’u Müslüman olan ülkemizde, bazı dinî kısıtlamalar nedeniyle gülmemiştir. Sabit getiri; bu endişelerin, piyasa kuralları içerisinde, “paranın rengi, dini olmaz” motto’su ile ufak ufak aşılması sonucunda bile, vadettiği getiriye kıyasla, hak ettiği ilgiyi görmeyi başaramamıştır. Yatırım tavsiyesi isteyen bir yatırımcıya ya da daha kötüsü tanıdığa, tüm iyi niyetle “Faizde kalsın.” demek; “Seninle uğraşacak vaktim yok, paran öyle dursun, banane!” demekle maalesef eşit algılanmakta ülkemizde. Oysa bu tavsiyeyi verdiğimiz ve kabul ettiremediğimiz dönemde, Japonya’daki ev hanımları bile fonlar kurup, paralarını TL faize yatırmışlardı. Sabit getirinin hakettiği popülariteyi yakalayamamasının en önemli sebeplerinden birisi de, işin dönüp dolaşıp, üniversite sıralarında birçoğumuzun öğrendiği; ama piyasa profesyonelleri de dâhil, nerdeyse hiç kimsenin yıldızının nedense bir türlü barışmadığı “Basit Faiz-Bileşik Faiz Hesaplaması”na dayanmasıdır. Gerçekten, hisse ya da altının getirisini hesaplamak bu kadar kolayken, faiz hesabı neden bu kadar sevimsizdir ve bu basit hesaptan bizi okullarda kimler soğutmuştur? Finans piyasalarının yeniden rahatlayabilmesi için acilen cevap bulunması gereken soru, işte budur! 

ALTIN 

Bir başka talihsiz yatırım aracı da altındır. Piyasa profesyonelleri tarafından çok sevilse de, sokaktaki yatırımcı için yatırım modasındaki imajı ve algısı; şalvar pantolon, vatka ya da makosen üstü beyaz çorabı aşamaz. Her zaman, anneannelerimizin yatırım aracı olarak anılır ve adresi direkt olarak yastığımızın altıdır. Düğün ve derneklerde efsaneleşir; borç-harç ödeme misyonunu yerine getirdiği gibi, yer altına geri döner. Piyasa profesyonelleri tarafından, özellikle durgunluk ve kriz zamanlarını sevdiği için tercih edilen bir yatırım enstrümanıdır. Bütün dünya batacak diye düşünülürken; altın, sessizce, sinsi sinsi yükselir. Zaman zaman gerçekten güzel paralar kazandırır. Ama maalesef hiçbir zaman gerçekten havalı olamamıştır. Paramızı altına yatırdığımızı söyleyemeyiz ve altından güzel paralar kazandığımızı, borsadan kazandıklarımızı bire beş katarak anlattığımız gibi, ballandıra ballandıra anlatamayız. Anlattığımızda, imajımızın Adile Naşit’le Varyemez Amca arası bir yerde konumlanacağını hepimiz biliriz. Tabii tüm bu olumsuz durumlara rağmen, altınlarımızla gizli aşklar yaşamaya da devam ederiz.. 

TÜREV ÜRÜNLER 

Son küresel krizde, türev ürünlerin adı sıkça ve sevimsiz bir şekilde gündeme gelse de; aslında bunlar, kurtarıcı olabilecek ürünlerdir. Zira adı üstünde, türetilmiş ürünlerdir. Canı sıkılmış, paradan daha çok para, sinekten daha çok yağ çıkarabileceğini düşünen finans mühendislerinin dünya finans piyasalarının başına ördüğü çoraptır aynı zamanda. “Ev alma, mortgage üzerinden türetilmiş türev ürün al!” atasözünü benimsemiş birtakım dev Amerikan fonlarının, şu anda kara kara düşünüyor olmasının başlıca sebebidir. “Tahterevalli” ya da “kaldıraç” etkisi denilen ve 1’e 100 gibi inanılmaz oranlarda kaybedip kazanmayı sağlayan yapıları vardır. Bu da aslında, çok büyük tehlike yaratmaktadır; zira çocukluk anılarımız, bize şunu söylemektedir: “Tahterevallide karşında güzel bir kız çocuğu oturuyorsa, sorun yok ama şişman ve kötü niyetli bir çocuk oturuyorsa, birazdan arkan çok acıyacak!” Gerçekten, krizde abartılı ölçeklerde işlemler yapıp, kaldıraçlı ürünlere güvenenler, bu durumu çok yakından hissetti. Yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım; doğru kullanıldığında, türev ürünler, örneğin kur riskini önlemek gibi harika işlere yarayabiliyor. Ama tam olarak ve doğru bir şekilde öğrenilerek kullanılması şartıyla tabii. İmaja gelince; türev ürünlerin imajı, çok meşhur olmayan marjinal bir tasarımcının, çok marjinal bir çevre tarafından bilinen bir tasarım kıyafetini giymek gibidir. Evet, havasını atabilirsiniz ama havasını atabileceğiniz kişiler, çok sınırlı sayıdadır ve hepsi de konuya en az sizin kadar hâkimdir. Finans piyasası, bu tasarım kıyafetleri, sokaktaki müşteriye indirmeye çok kararlıydı ama tasarımlar, daha sokağa çıkamadan kendi kendini imha etti. Yine de tekrar etmekte fayda var; abartılı kullanılmayıp bilinçli kullanıldığında, türev ürünler, kurtarıcı da olabilir! 

Yatırım yaparken de, aslında tıpkı modada olduğu gibi, uçuk ve gelip geçici trendlere kapılmadan, ihtiyaca yönelik akıllıca çözümlerin tercih edilmesi en doğrusudur. Modada hata yapmak, sizi yalnızca “ikoncan” yapar; ama yatırımda hata yapmak, meteliksiz yapar! 

0 yorum:

Yorum Gönder