29 Kasım 2009 Pazar

[ Kasım 2008 - Esquire ]
 
Son iki aydır en kallavi ekonomistlerden sokaktaki simitçiye kadar herkesin dilinde Amerika ve Amerika’nın sebep olduğu küresel kriz var. Mickey Mouse’den beri gelmiş geçmiş karizmatik Amerikalı olan oğul Bush’un tüm dünya gözünde ülke imajını soktuğu durumu bir kenara koyarsak son yaşanan ve etkileri sürmekte olan krizin her birimizi etkilediği bir gerçek. Dünyanın koca bir köy olduğu teziyle beslenen küreselleşme krizi, köy muhtarının beceriksiz tavırlarıyla kabusa dönüşüveriyor!

Aslında her şey 2000 sonrasında “Dotcom” balonun patlaması ile başladı. Hatırlarsınız, dotcom krizi, aşırı şişirilmiş ve değerlenmiş teknoloji şirketlerinin patlaması idi. Bu kriz sonrasında faizler çok ciddi oranlarda geri çekilmiş bu faiz seviyelerinden borçlanmak cazip hale gelmiş, bu da yeni bir balona ihtiyaç duyan Amerikan Ekonomisinde Mortgage dönemini başlatmıştı. Mortgage içinde bulunduğumuz dönemde “tu kaka” bir sözcüğe dönüşmüş olsa da esasen istikrarlı ekonomilerde uzun vadeli konut kredileri için oluşmuş son derece aklı başında bir sistemdir. Ama esas problem alım gücü düşük tüketicilere hitap eden “subprime mortgage” yani eşik altı kredilerdi. Durmadan şişen emlak ve tabii ki beraberinde Mortgage piyasası 2006’nın ikinci yarısında konut sektöründeki durgunluk, faizlerin yeniden yükselmesi ve gayrimenkul fiyatlarının düşmeye başlaması gibi zincirleme bir etkiyle sıkıntıya girdi. Bundan sonrası baş döndürücü bir hızla ve çorap söküğü gibi geldi. Mortgage kredileri ikincil piyasalarda satıldı, bunlar basit bir anlatımla bir havuz sisteminde toplandı, hisseler haline yatırımcılara satıldı. Hepsi alanlarında birer efsane ve kimisi yüzyıllarca süren, işin kitabını yazmış olan yatırım firmaları da virusu harika paketlerle dünya üzerindeki milyonlarca yatırımcıya sundular. Buluşcu finans mühendisleri, girişimci brokerlar, fazla hevesli tüketiciler ve fazla özgüvenli yatırım bankaları elele vererek mükemmel sonu hazırladılar!

Bu saadet zincirinin kırılmasıyla birer birer finans devleri çöktü, kredi krizleri ortaya çıktı –ki bu en kötüsü, çünkü güven krizinin baş göstermesi tüm dünyada ekonomik aktivitelerin nerdeyse durmasına yol açıyor-, bankalar birbirine borç vermeme noktasına geldi, şirketler ve hatta ülkeler hızla küçülmeye başladı. Hiç kimse “Canım Amerika batarsa batsın bize ne!” diyemeyeceğini anladı, çünkü bu kriz sadece finansal piyasaların aktörlerini değil, evinde olan bitenden habersiz oturanları da vurdu. Üstelik sadece çıkış yeri olan Amerika’da değil, tüm dünyada…

Bırakınız yapsınlar, bırakınız batsınlar! (mı) ?

Bu dönem doğru bildiğimiz birçok kavramın sorgulandığı tarihi bir dönem de oldu. Bu kavramların en başında serbest ekonomi geliyor…Kapitalizm ve serbest ekonominin beşiği Amerika’da devletleştirmeler yapıldığını görmek, bir gecede İngiltere’nin milli sporunun güreşe dönüşmesini izlemek gibiydi hepimiz için..Bu devletleştirmeler olayın vehametini en ciddi şekilde ortaya koydu. Bütün dünya Amerika’ya pisliğini temizle der gibi bakarken ve endişeyle beklerken Amerikan yönetimi pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da geç kalan yetersiz müdahalelerde bulundu. Amerika’nın açıkladığı önlemler savaştan ağır yaralı çıkmış bir askere yara bandı yapıştırmak gibi adeta. Ancak Avrupa bölgesinin de şu ana kadar çok farklı davranamadığını eklemek gerek. Euro bölgesi hem finansal açıdan bir birliğin aslında hiçbir zaman oluşmamış olması hem de kanlarından gelen bir snobluğun doğal sonucu olarak burunlarından kıl aldırmamaya devam ediyor, tüm suçu Amerika’ya atıyor, bankacılık sistemlerinin göreceli olarak daha sağlam olduğunu nasıl oluyorsa iddia etmeye devam ediyor ama aslında halen onlar da dişe dokunur bir adım atmış değiller. Avrupa’da “Amerikalı” demenin nerdeyse bir hakaret olarak algılandığını düşünürsek (Muhalif Avrupalılar, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi “Fransa’nın ilk Amerikalı Başkanı” olarak nitelendiriyor örneğin) bu tavırları sürecek gibi görünüyor. Yani finansal klişelerden biri olan “Amerika hapşırırsa dünya nezle olur” sözü “Amerika hapşırıyor, Çok yaşa diyen çıkmıyor” şeklinde değiştirilebilir bu dönemde. Tüm önemli global oyuncular bu vebanın kendilerine ne kadar bulaştığının hesabını yapıyorlar. Hasar tespitinin ardından kendilerinden dişe dokunur reçeteler beklense de, krize neden olan finansal enstrümanların basitlikten uzaklaşmış komplike bir hal almış olması, türev ürünlerin kaldıraç etkisi gibi nedenler hasarın ve süren global riskin büyüklüğünün halen net olarak hesaplanamamasına neden oluyor.

Bize ne olur?

Olan bitenin Türkiye’ye etkilerini düşünürken sağlıktan ekonomiye her türlü berber sohbetinde kurtarıcımız olan büyük Türk söylemi “Bize bir şey olmaz!”ı bir kenara bırakmamız gerekiyor. Çünkü olur, oluyor... IMKB’nin %70’ini yabancı yatırımcıların oluşturduğunu, reel sektörde de ciddi global ortaklıklar içinde olunduğunu unutmamak lazım. Global Ekonomiyi bu denli etkileyen ve hatta kuralları, teoremleri değiştiren böyle derin bir krizden etkilenmemeyi ummak ancak iyimserlik olabilir. Tüm global kriz ve resesyonu bir kenara koysak bile, dillere destan cari açığımız, hiç eksik olmayan siyasi istikrarsızlığımız, sonu gelmeyen politik çekişmelerimizle dışardan çok cazip görünmediğimiz kesin. Hele ki yatırım kararlarında aynı potada değerlendirildiğimiz Brezilya ya da Rusya gibi diğer gelişmekte olan piyasalarla kıyaslanınca maalesef çok da keyif veren bir görüntü yok. Krizlerin fırsata dönüşebileceği şu ara sıkça konuşuluyor, bu konuşulurken de enteresan bir şekilde Çincede Kriz ve Fırsat için kullanılan kelimenin aynı olması örnek veriliyor. Ama bu bizi pek heveslendirmesin, zira güzel Türkçemiz bir hayli geniş bir kelime haznesine sahip!!

Sakallı adam haklı mı çıkacak?

ABD’den çıkıp gitgide dallanıp budaklanarak küresel hal alan bu kriz aynı zamanda Karl Marx’ın kapitalist krizler konusundaki analizlerine de iade-i itibar yapılmasına neden oldu. Sem Amcayla Sakallı amcanın kavgasında,sakallı amca çok ağır bir kroşe indirmiş durumda. Sem Amca’nın gardı düştü, köşeler sessiz, seyirciler şaşkın…
Şu ana kadar pek de sorgulanmamış olan “Amerikan Tarzı” sorgulanmaya başladı. Amerika’nın on yıllar boyu ihraç ettiği tüketim alışkanlıkları, büyük evler, büyük arabalar, büyük porsiyonlar küçülmeye başlıyor. Bunun yanı sıra değişen dünya düzeninde felsefesinden ekonomisine kadar tevazu ve az tüketmeye dayanan Uzakdoğu ve Hindistan ekonomileri dikkat çekmeye başlıyor. Bu iki kutubun dışında bir de körfez ülkeleri var ki bambaşka bir konu…Paçalarından petrol ve dolar akan Arapların bugüne kadar ABD denince akla gelen 2-3 markadan biri olan Citibank’in hissedarı olması ve daha ötesi birer kurtarıcı olarak görülmesi son derece manidar. Yakın gelecekte altın kaplama Ferrari’lerle station Lamborghini’ler Wall Street’te cirit atmaya başlarsa kimse şaşırmasın! Tabii Wall Street kalırsa…

Go Lehman Sisters!

ABD’de kriz yaşanırken ve biz bu krizi tüm klişe görüntüler eşliğinde (dolar sayan adam, iki elinin asında başını tutmuş “eyvahhh!” ya da muhtemelen “ooh shit!” diyen broker, para sayma makinesi, düşen bir grafik) izlerken bu görüntülere yenileri eklendi. O da ellerinde kutularıyla iş yerlerini boşaltan Lehman çalışanları. Biz okyanusun bu tarafında onlar için üzülürken sürpriz bir şekilde bu işi keyifle yaptıklarını hatta bu işten para bile kazandıklarını görüyoruz. İşi para kazanmak olan finansçılar burada da boş durmuyorlar. Lehman Brothers çalışanları artık tarihe karışan şirketlerinin kupa, golf sopası, bardak, şapka gibi hatıra eşyalarını E-Bay’de açık artırmaya koydular. Bazılarının bu işten ciddi paralar kazandıkları söyleniyor. Lehman Brothers’ın bayanları için ise şans kapıyı daha farklı bir biçimde çalmış durumda. Aynı Enron skandalı sonrasında yaptıkları gibi bazı erkek dergileri çoktan Lehman kızlarının peşine düşüp büyük paralar önermişler bile.

Yeni Balon ne olacak?

Neticede şu an görünen o ki, bu içinden çok kolay çıkılabilecek bir durum değil. Sonucunda taşların yerinden oynayacağı, kuralların değişeceği ciddi bir yapısal kriz. Birçok finans devinin zarar görmesine, bazılarının batmasına ve istisnasız hepsinin zarar görmesine neden oldu ve olacak. Kimsenin “Too big to fail” yani kaybedemeyecek/batamayacak kadar büyük olmadığını, global dünyada birinin krizinin herkesin krizi olduğunu gösterdi. Bundan sonrası için tahminde bulunabilmek çok güç. Sarsılan Amerikan Ekonomisinde takip eden dönemde bir kredi kartı krizinin yaşanabileceği, bunun şiddetinin emlak krizinin birkaç katı olacağı hiç de uzak olmayan senaryolardan birisi. Önümüzdeki dönemde, yatırımcıların bu yaşananların “açgözlülüğün krizi” olduğunu unutmadan çok komplike olmayan, daha basit, daha klasik yatırım araçlarına yöneleceği ve daha temkinli davranacağı görülüyor. Balonlarla beslenen ABD Ekonomisi ise dotcom ve mortgage balonlarının gürültülü bir şekilde patlamasından sonra mutlaka yeni bir balon bulacaktır. Ama dünya bu sefer o balona tutunmak için can atacak mı bu tartışılır…

AMERİKA BATAR MI?

[ Kasım 2008 - Esquire ]
 
Son iki aydır en kallavi ekonomistlerden sokaktaki simitçiye kadar herkesin dilinde Amerika ve Amerika’nın sebep olduğu küresel kriz var. Mickey Mouse’den beri gelmiş geçmiş karizmatik Amerikalı olan oğul Bush’un tüm dünya gözünde ülke imajını soktuğu durumu bir kenara koyarsak son yaşanan ve etkileri sürmekte olan krizin her birimizi etkilediği bir gerçek. Dünyanın koca bir köy olduğu teziyle beslenen küreselleşme krizi, köy muhtarının beceriksiz tavırlarıyla kabusa dönüşüveriyor!

Aslında her şey 2000 sonrasında “Dotcom” balonun patlaması ile başladı. Hatırlarsınız, dotcom krizi, aşırı şişirilmiş ve değerlenmiş teknoloji şirketlerinin patlaması idi. Bu kriz sonrasında faizler çok ciddi oranlarda geri çekilmiş bu faiz seviyelerinden borçlanmak cazip hale gelmiş, bu da yeni bir balona ihtiyaç duyan Amerikan Ekonomisinde Mortgage dönemini başlatmıştı. Mortgage içinde bulunduğumuz dönemde “tu kaka” bir sözcüğe dönüşmüş olsa da esasen istikrarlı ekonomilerde uzun vadeli konut kredileri için oluşmuş son derece aklı başında bir sistemdir. Ama esas problem alım gücü düşük tüketicilere hitap eden “subprime mortgage” yani eşik altı kredilerdi. Durmadan şişen emlak ve tabii ki beraberinde Mortgage piyasası 2006’nın ikinci yarısında konut sektöründeki durgunluk, faizlerin yeniden yükselmesi ve gayrimenkul fiyatlarının düşmeye başlaması gibi zincirleme bir etkiyle sıkıntıya girdi. Bundan sonrası baş döndürücü bir hızla ve çorap söküğü gibi geldi. Mortgage kredileri ikincil piyasalarda satıldı, bunlar basit bir anlatımla bir havuz sisteminde toplandı, hisseler haline yatırımcılara satıldı. Hepsi alanlarında birer efsane ve kimisi yüzyıllarca süren, işin kitabını yazmış olan yatırım firmaları da virusu harika paketlerle dünya üzerindeki milyonlarca yatırımcıya sundular. Buluşcu finans mühendisleri, girişimci brokerlar, fazla hevesli tüketiciler ve fazla özgüvenli yatırım bankaları elele vererek mükemmel sonu hazırladılar!

Bu saadet zincirinin kırılmasıyla birer birer finans devleri çöktü, kredi krizleri ortaya çıktı –ki bu en kötüsü, çünkü güven krizinin baş göstermesi tüm dünyada ekonomik aktivitelerin nerdeyse durmasına yol açıyor-, bankalar birbirine borç vermeme noktasına geldi, şirketler ve hatta ülkeler hızla küçülmeye başladı. Hiç kimse “Canım Amerika batarsa batsın bize ne!” diyemeyeceğini anladı, çünkü bu kriz sadece finansal piyasaların aktörlerini değil, evinde olan bitenden habersiz oturanları da vurdu. Üstelik sadece çıkış yeri olan Amerika’da değil, tüm dünyada…

Bırakınız yapsınlar, bırakınız batsınlar! (mı) ?

Bu dönem doğru bildiğimiz birçok kavramın sorgulandığı tarihi bir dönem de oldu. Bu kavramların en başında serbest ekonomi geliyor…Kapitalizm ve serbest ekonominin beşiği Amerika’da devletleştirmeler yapıldığını görmek, bir gecede İngiltere’nin milli sporunun güreşe dönüşmesini izlemek gibiydi hepimiz için..Bu devletleştirmeler olayın vehametini en ciddi şekilde ortaya koydu. Bütün dünya Amerika’ya pisliğini temizle der gibi bakarken ve endişeyle beklerken Amerikan yönetimi pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da geç kalan yetersiz müdahalelerde bulundu. Amerika’nın açıkladığı önlemler savaştan ağır yaralı çıkmış bir askere yara bandı yapıştırmak gibi adeta. Ancak Avrupa bölgesinin de şu ana kadar çok farklı davranamadığını eklemek gerek. Euro bölgesi hem finansal açıdan bir birliğin aslında hiçbir zaman oluşmamış olması hem de kanlarından gelen bir snobluğun doğal sonucu olarak burunlarından kıl aldırmamaya devam ediyor, tüm suçu Amerika’ya atıyor, bankacılık sistemlerinin göreceli olarak daha sağlam olduğunu nasıl oluyorsa iddia etmeye devam ediyor ama aslında halen onlar da dişe dokunur bir adım atmış değiller. Avrupa’da “Amerikalı” demenin nerdeyse bir hakaret olarak algılandığını düşünürsek (Muhalif Avrupalılar, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi “Fransa’nın ilk Amerikalı Başkanı” olarak nitelendiriyor örneğin) bu tavırları sürecek gibi görünüyor. Yani finansal klişelerden biri olan “Amerika hapşırırsa dünya nezle olur” sözü “Amerika hapşırıyor, Çok yaşa diyen çıkmıyor” şeklinde değiştirilebilir bu dönemde. Tüm önemli global oyuncular bu vebanın kendilerine ne kadar bulaştığının hesabını yapıyorlar. Hasar tespitinin ardından kendilerinden dişe dokunur reçeteler beklense de, krize neden olan finansal enstrümanların basitlikten uzaklaşmış komplike bir hal almış olması, türev ürünlerin kaldıraç etkisi gibi nedenler hasarın ve süren global riskin büyüklüğünün halen net olarak hesaplanamamasına neden oluyor.

Bize ne olur?

Olan bitenin Türkiye’ye etkilerini düşünürken sağlıktan ekonomiye her türlü berber sohbetinde kurtarıcımız olan büyük Türk söylemi “Bize bir şey olmaz!”ı bir kenara bırakmamız gerekiyor. Çünkü olur, oluyor... IMKB’nin %70’ini yabancı yatırımcıların oluşturduğunu, reel sektörde de ciddi global ortaklıklar içinde olunduğunu unutmamak lazım. Global Ekonomiyi bu denli etkileyen ve hatta kuralları, teoremleri değiştiren böyle derin bir krizden etkilenmemeyi ummak ancak iyimserlik olabilir. Tüm global kriz ve resesyonu bir kenara koysak bile, dillere destan cari açığımız, hiç eksik olmayan siyasi istikrarsızlığımız, sonu gelmeyen politik çekişmelerimizle dışardan çok cazip görünmediğimiz kesin. Hele ki yatırım kararlarında aynı potada değerlendirildiğimiz Brezilya ya da Rusya gibi diğer gelişmekte olan piyasalarla kıyaslanınca maalesef çok da keyif veren bir görüntü yok. Krizlerin fırsata dönüşebileceği şu ara sıkça konuşuluyor, bu konuşulurken de enteresan bir şekilde Çincede Kriz ve Fırsat için kullanılan kelimenin aynı olması örnek veriliyor. Ama bu bizi pek heveslendirmesin, zira güzel Türkçemiz bir hayli geniş bir kelime haznesine sahip!!

Sakallı adam haklı mı çıkacak?

ABD’den çıkıp gitgide dallanıp budaklanarak küresel hal alan bu kriz aynı zamanda Karl Marx’ın kapitalist krizler konusundaki analizlerine de iade-i itibar yapılmasına neden oldu. Sem Amcayla Sakallı amcanın kavgasında,sakallı amca çok ağır bir kroşe indirmiş durumda. Sem Amca’nın gardı düştü, köşeler sessiz, seyirciler şaşkın…
Şu ana kadar pek de sorgulanmamış olan “Amerikan Tarzı” sorgulanmaya başladı. Amerika’nın on yıllar boyu ihraç ettiği tüketim alışkanlıkları, büyük evler, büyük arabalar, büyük porsiyonlar küçülmeye başlıyor. Bunun yanı sıra değişen dünya düzeninde felsefesinden ekonomisine kadar tevazu ve az tüketmeye dayanan Uzakdoğu ve Hindistan ekonomileri dikkat çekmeye başlıyor. Bu iki kutubun dışında bir de körfez ülkeleri var ki bambaşka bir konu…Paçalarından petrol ve dolar akan Arapların bugüne kadar ABD denince akla gelen 2-3 markadan biri olan Citibank’in hissedarı olması ve daha ötesi birer kurtarıcı olarak görülmesi son derece manidar. Yakın gelecekte altın kaplama Ferrari’lerle station Lamborghini’ler Wall Street’te cirit atmaya başlarsa kimse şaşırmasın! Tabii Wall Street kalırsa…

Go Lehman Sisters!

ABD’de kriz yaşanırken ve biz bu krizi tüm klişe görüntüler eşliğinde (dolar sayan adam, iki elinin asında başını tutmuş “eyvahhh!” ya da muhtemelen “ooh shit!” diyen broker, para sayma makinesi, düşen bir grafik) izlerken bu görüntülere yenileri eklendi. O da ellerinde kutularıyla iş yerlerini boşaltan Lehman çalışanları. Biz okyanusun bu tarafında onlar için üzülürken sürpriz bir şekilde bu işi keyifle yaptıklarını hatta bu işten para bile kazandıklarını görüyoruz. İşi para kazanmak olan finansçılar burada da boş durmuyorlar. Lehman Brothers çalışanları artık tarihe karışan şirketlerinin kupa, golf sopası, bardak, şapka gibi hatıra eşyalarını E-Bay’de açık artırmaya koydular. Bazılarının bu işten ciddi paralar kazandıkları söyleniyor. Lehman Brothers’ın bayanları için ise şans kapıyı daha farklı bir biçimde çalmış durumda. Aynı Enron skandalı sonrasında yaptıkları gibi bazı erkek dergileri çoktan Lehman kızlarının peşine düşüp büyük paralar önermişler bile.

Yeni Balon ne olacak?

Neticede şu an görünen o ki, bu içinden çok kolay çıkılabilecek bir durum değil. Sonucunda taşların yerinden oynayacağı, kuralların değişeceği ciddi bir yapısal kriz. Birçok finans devinin zarar görmesine, bazılarının batmasına ve istisnasız hepsinin zarar görmesine neden oldu ve olacak. Kimsenin “Too big to fail” yani kaybedemeyecek/batamayacak kadar büyük olmadığını, global dünyada birinin krizinin herkesin krizi olduğunu gösterdi. Bundan sonrası için tahminde bulunabilmek çok güç. Sarsılan Amerikan Ekonomisinde takip eden dönemde bir kredi kartı krizinin yaşanabileceği, bunun şiddetinin emlak krizinin birkaç katı olacağı hiç de uzak olmayan senaryolardan birisi. Önümüzdeki dönemde, yatırımcıların bu yaşananların “açgözlülüğün krizi” olduğunu unutmadan çok komplike olmayan, daha basit, daha klasik yatırım araçlarına yöneleceği ve daha temkinli davranacağı görülüyor. Balonlarla beslenen ABD Ekonomisi ise dotcom ve mortgage balonlarının gürültülü bir şekilde patlamasından sonra mutlaka yeni bir balon bulacaktır. Ama dünya bu sefer o balona tutunmak için can atacak mı bu tartışılır…