12 Kasım 2014 Çarşamba

Desteğinizi istiyorum.. çok kolayca, güzel bi iş yapma şansımız var.  Nasıl mı?
Bu Pazar günü Avrasya Maratonu’nda koşuyoruz. Ama bu kez her zamanki gibi değil, farklı bir amaç için; “iyilik peşinde” koşuyoruz..
İlk kez oğlum, Ali Efe’miz doğduğunda, hayatımızda “çocuk arabası” döneminin başlamasıyla tanıştım tekerlekli hayatla. Oğlumuz ayaklanana kadar aşağı yukarı hepimizin yaşadığı “mecburi tekerlekli hayat” beni ciddi anlamda düşündürmeye başladı, onlar için; yani bizim gibi o tekerlekleri işi bitince katlayıp kenara bırakabilecek kadar şanslı olmayanlar için.. Şehirlerimizin, hayatlarımızın, en basit aktivitelerimizin onlar için ne kadar zor olduğuyla ilgili –kara kara- düşünmeye başladım. Kendime şu ana kadar farketmediğim şeyleri neden farketmediğim konusunda kızarak, ama daha önemlisi “Bundan sonra neler yapabilirim?” motivasyonuyla.
..ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Gönüllüsü oldum.
Son bir yıldır katıldığım yarışları ADIMADIM oluşumu (www.adimadim.org) şemsiyesi altında koşarak Türkiye Omurilik Felçliler Derneğine (TOFD) yardım etmeye çalışıyorum. Kuruluşundan bu yana 3.500 yardımseverlik koşusu ile 43.000 bağışçıdan 6.100.000 TL bağış toplandı, ve bu sayede 999 engellinin ve tabii ailesinin hayatı değişti.
16 Kasım Pazar günü ADIM ADIM grubuna dahil olarak, İstanbul’da düzenlenen Avrasya Maratonu’na katılarak, 15km koşacağım. Amacım yürüyemeyen, koşamayan ve maddi imkanı kısıtlı olan arkadaşlarımıza tanesi 2,400 TL olan birer akülü sandalye alarak onların da harekete geçebilmesine yardımcı olmak. Eğer bu kişilere destek olmak istiyorsanız sizlerden ricam şimdi 5 dakikanızı ayırarak aşağıdaki hesap numarasına gönlünüzden geçen miktarda bir bağışta bulunmanız. TOFD Dernek statüsünde olduğu için şirket adına yapacağınız bağışlar vergiden düşülebilecektir.
Açıklamayı aşağıdaki gibi yapabilirseniz takibi daha kolay olur ve kaç sandalye aldığımızı daha kolay izleyebiliriz.

AÇIKLAMA: ”AA, Koşucu adının Baş Harfi_Soyadının 4 harfi, Bağışçı Ad/SOYAD”
ÖRNEK: “AA, BUNAL, Bağışçı Adı ”
Banka: Garanti Bankası, Üstbostancı Şubesi (Şb. Kodu 356)
Alıcı Adı: Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği
Hesap no (TL): 6297744 , IBAN No: TR91 0006 2000 3560 0006 2977 44
Paypal ile ödeme
http://www.adimadim.org/paypal/
Bakalım bu sene kaç sandalye alabileceğiz?
Bankaya gönderdiğiniz miktarı bana e-maille bildirebilirseniz ben de takip edebilirim. Bana göndereceğiniz bu mail’de adınızın ve bağışınızın açıklanmasını istemediğinizi belirtirseniz bu bilgi kesinlikle benim tarafımdan açıklanmayacaktır.
İlginiz için çok teşekkür ederim. Hepinize neşeli ve daha da önemlisi sağlıklı günler dilerim.
En gönülden saygı, sevgi ve selamlarımla..
Burak Ünaldı

AVRASYA MARATONU'NDA ADIMADIM'LA OMURİLİK FELÇLİLERİ İÇİN KOŞUYORUM..

Desteğinizi istiyorum.. çok kolayca, güzel bi iş yapma şansımız var.  Nasıl mı?
Bu Pazar günü Avrasya Maratonu’nda koşuyoruz. Ama bu kez her zamanki gibi değil, farklı bir amaç için; “iyilik peşinde” koşuyoruz..
İlk kez oğlum, Ali Efe’miz doğduğunda, hayatımızda “çocuk arabası” döneminin başlamasıyla tanıştım tekerlekli hayatla. Oğlumuz ayaklanana kadar aşağı yukarı hepimizin yaşadığı “mecburi tekerlekli hayat” beni ciddi anlamda düşündürmeye başladı, onlar için; yani bizim gibi o tekerlekleri işi bitince katlayıp kenara bırakabilecek kadar şanslı olmayanlar için.. Şehirlerimizin, hayatlarımızın, en basit aktivitelerimizin onlar için ne kadar zor olduğuyla ilgili –kara kara- düşünmeye başladım. Kendime şu ana kadar farketmediğim şeyleri neden farketmediğim konusunda kızarak, ama daha önemlisi “Bundan sonra neler yapabilirim?” motivasyonuyla.
..ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Gönüllüsü oldum.
Son bir yıldır katıldığım yarışları ADIMADIM oluşumu (www.adimadim.org) şemsiyesi altında koşarak Türkiye Omurilik Felçliler Derneğine (TOFD) yardım etmeye çalışıyorum. Kuruluşundan bu yana 3.500 yardımseverlik koşusu ile 43.000 bağışçıdan 6.100.000 TL bağış toplandı, ve bu sayede 999 engellinin ve tabii ailesinin hayatı değişti.
16 Kasım Pazar günü ADIM ADIM grubuna dahil olarak, İstanbul’da düzenlenen Avrasya Maratonu’na katılarak, 15km koşacağım. Amacım yürüyemeyen, koşamayan ve maddi imkanı kısıtlı olan arkadaşlarımıza tanesi 2,400 TL olan birer akülü sandalye alarak onların da harekete geçebilmesine yardımcı olmak. Eğer bu kişilere destek olmak istiyorsanız sizlerden ricam şimdi 5 dakikanızı ayırarak aşağıdaki hesap numarasına gönlünüzden geçen miktarda bir bağışta bulunmanız. TOFD Dernek statüsünde olduğu için şirket adına yapacağınız bağışlar vergiden düşülebilecektir.
Açıklamayı aşağıdaki gibi yapabilirseniz takibi daha kolay olur ve kaç sandalye aldığımızı daha kolay izleyebiliriz.

AÇIKLAMA: ”AA, Koşucu adının Baş Harfi_Soyadının 4 harfi, Bağışçı Ad/SOYAD”
ÖRNEK: “AA, BUNAL, Bağışçı Adı ”
Banka: Garanti Bankası, Üstbostancı Şubesi (Şb. Kodu 356)
Alıcı Adı: Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği
Hesap no (TL): 6297744 , IBAN No: TR91 0006 2000 3560 0006 2977 44
Paypal ile ödeme
http://www.adimadim.org/paypal/
Bakalım bu sene kaç sandalye alabileceğiz?
Bankaya gönderdiğiniz miktarı bana e-maille bildirebilirseniz ben de takip edebilirim. Bana göndereceğiniz bu mail’de adınızın ve bağışınızın açıklanmasını istemediğinizi belirtirseniz bu bilgi kesinlikle benim tarafımdan açıklanmayacaktır.
İlginiz için çok teşekkür ederim. Hepinize neşeli ve daha da önemlisi sağlıklı günler dilerim.
En gönülden saygı, sevgi ve selamlarımla..
Burak Ünaldı

24 Ekim 2014 Cuma


İstanbul Özel Enka Lisesi Mezunlar Derneği'nin düzenlediği “Enka Leadership Talks” organizasyonu 25 Ekim 2014 Cumartesi günü gerçekleşecek. Detaylarını http://enkamd.org/elt_kayit.html ve https://www.facebook.com/events/319344461579392/?fref=ts adreslerinden görebileceğiniz organizasyonda Sn. Erkan Kumcu, Eczacıbaşı Holding CEO'su Dr. Erdal Karamercan ve Kişisel Marka, Kurumsal Stil ve İmaj Danışmanı Rüzgar Mira Okan gibi konuşmacılarla birlikte "Liderlik" teması etrafında dinleyicilerle buluşuyor olacağız. 



ENKA LEADERSHIP TALKS


İstanbul Özel Enka Lisesi Mezunlar Derneği'nin düzenlediği “Enka Leadership Talks” organizasyonu 25 Ekim 2014 Cumartesi günü gerçekleşecek. Detaylarını http://enkamd.org/elt_kayit.html ve https://www.facebook.com/events/319344461579392/?fref=ts adreslerinden görebileceğiniz organizasyonda Sn. Erkan Kumcu, Eczacıbaşı Holding CEO'su Dr. Erdal Karamercan ve Kişisel Marka, Kurumsal Stil ve İmaj Danışmanı Rüzgar Mira Okan gibi konuşmacılarla birlikte "Liderlik" teması etrafında dinleyicilerle buluşuyor olacağız. 



17 Ağustos 2014 Pazar


Aşağıdaki müthiş metin Mary Schimch adlı bir yazarın Chicago Tribune gazetesindeki köşesinde yayınladığı bir yazı. Olağanüstü yetenek Baz Luhrmann ise bu metni içeren bir klip yapmıştır ve kendi sesiyle okumuştu. Klibi de en aşağıda görebilirsiniz. Öğüt dinlemekten nefret eden jenerasyonun bir üyesi olarak buna bayıldım, hepinizle paylaşmak istedim..
" Eğer size gelecek için bir öğütte bulunacak olsaydım, bu güneş kremi olurdu. güneş kreminin uzun süreli yararları bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır ancak vereceğim diğer öğütlerin hepsi kendi dolambaçlı deneyimlerinden daha güvenilir değildir. Şimdi bu öğütleri dağıtacağım.
Gençliğinizin gücünün ve güzelliğinin keyfini çıkarın ya da boş verin. Gençliğinizin gücünü ve güzelliğini kaybolana kadar anlamayacaksınız. ama bana güvenin, 20 yıl içinde, fotoğraflarınıza geri dönüp bakacak ve ne kadar çok imkanınızın olduğunu ve ne kadar göz alıcı göründüğünüzü kavrayacaksınız. Düşündüğünüz kadar şişman değilsiniz.
Gelecek için endişelenmeyin ya da endişelenin, ama bilin ki endişelenmek ancak bir cebir denklemini sakız çiğneyerek çözmek kadar etkilidir. Hayatınızdaki gerçek sorunlar endişelenen aklınızın ucundan bile geçmeyecek sorunlardır, sıradan bir salı günü saat 4’te boş bir anınızda yakalayan cinsten.
Her gün sizi korkutan bir şey yapın.
Şarkı söyleyin.
Eğer insanların kalplerine karşı kayıtsız kalmayın. Sizinkine kayıtsız kalan insanları da boş verin.
Gevşeyin.
 Zamanınızı kıskançlıkla heba etmeyin. Bazen öndesinizdir, bazen geride. Yarış uzun ve sonunda sadece kendinizledir.
 Aldığınız iltifatları hatırlayın. Hakaretleri unutun. Eğer bunu başarabilirseniz, bana nasıl yaptığınızı anlatın.
 Eski aşk mektuplarınızı saklayın. Eski banka evraklarınızı atın.
 Gerinin.
 Eğer hayatınızla ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız kendinizi suçlu hissetmeyin. Tanıdığım en ilginç insanlar 22’sinde hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bildiğim bazı 40 yaşındaki ilginç insanlar ise hala bilmiyor.
 Yeterince kalsiyum alın.
 Dizlerinize nazik davranın. Gittiklerinde onları özleyeceksiniz.
 Belki evleneceksiniz, belki evlenmeyeceksiniz. Belki çocuğunuz olacak belki olmayacak. Belki 40’ında boşanacaksınız, belki 75. Evlilik yıldönümünüzde çılgın tavuk dansını yapacaksınız. Ne yaparsanız yapın, kendinizi çok fazla kutlamayın, çok da fazla azarlamayın. Seçimleriniz yarı yarıya şanstır. Diğer bütün insanların da.
Vücudunuzun keyfini çıkarın. Onu her şekilde kullanın. Ondan ya da başka insanların onun hakkında düşündüklerinden korkmayın. O sahip olacağınız en muhteşem enstrümandır.
Dans etin, oturma odanız dışında edecek hiçbir yer olmamasına rağmen de olsa.
Talimatları okuyun, onlara uymasanız bile.
Güzellik dergilerini okumayın. Onlar sizi sadece çirkin hissettirecektir.
Ebeveynlerinizi tanıyın. Ne zaman göçüp gideceklerini hiç bir zaman bilemezsiniz.
Kardeşlerinize iyi davranın. Onlar geçmişinizle aranızdaki en kuvvetli bağdır ve büyük ihtimalle gelecekte sizinle birlikte kalacak insanlardır.
Arkadaşların gelip geçici olduğunu anlayın, ama sadece en değerli birkaç tanesine tutunmanız gerektiğini bilerek. Yaşadığınız yer ve yaşam tarzındaki uzaklıkları kapatmak için çok çalışın, çünkü yaşlandıkça sizi gençken tanıyan insanlara daha çok ihtiyacınız olacak.
New York’ta bir kez yaşayın, ama sizi çok sert kılmadan ayrılın.
Kuzey California’da bir kez yaşayın, ama sizi çok yumuşak kılmadan ayrılın.
Gezin.
Bazı vazgeçilmez gerçekleri kabullenin: fiyatlar yükselecektir, politikacılar kandıracaktır. Siz de yaşlanacaksınız. Ve yaşlandığınız zaman, genç olduğunuz zamanlarda fiyatların makul, politikacıların soylu ve çocukların büyüklerini saydığını söyleyeceksiniz.
Büyüklerinize saygı duyun.
Başka kimsenin size destek olmasını beklemeyin. Belki güven fonunuz vardır. Belki de zenginliğiniz olacaktır. Ama her birinin ne zaman tükeneceğini hiçbir zaman bilemezsiniz.
Saçınızla fazla oynamayın, 40’ınıza geldiğiniz zaman 85’inde görünecektir.
Kimin öğütlerine kulak verdiğinize dikkat edin, ama öğüt verenler konusunda sabırlı olun. Öğüt bir tür nostaljidir. Öğüt vermek, onu çöplükten çekip, temizleyip, çirkin kısımlarını boyayarak geri dönüştürerek değerinden daha değerli hale getirmektir.
Ama güneş kremi konusunda bana güvenin!”
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Wear Sunscreen is the common name[1] of an essay written as a potential commencement speech by Mary Schmich, and published in a June 1997 Chicago Tribune column titled "Advice, like youth, probably just wasted on the young". The text, giving a series of general advice intended to live a happier life and avoid common frustrations, spread massively via viral email, often erroneously attributed to author Kurt Vonnegut as an actual commencement speech he would have given at MIT.
The essay became the basis for a successful spoken word song released in 1998 by Baz Luhrmann, "Everybody's Free (To Wear Sunscreen)", also known as the Sunscreen Song.[2] The song itself inspired numerous parodies.


GÜNEŞ KREMİ.


Aşağıdaki müthiş metin Mary Schimch adlı bir yazarın Chicago Tribune gazetesindeki köşesinde yayınladığı bir yazı. Olağanüstü yetenek Baz Luhrmann ise bu metni içeren bir klip yapmıştır ve kendi sesiyle okumuştu. Klibi de en aşağıda görebilirsiniz. Öğüt dinlemekten nefret eden jenerasyonun bir üyesi olarak buna bayıldım, hepinizle paylaşmak istedim..
" Eğer size gelecek için bir öğütte bulunacak olsaydım, bu güneş kremi olurdu. güneş kreminin uzun süreli yararları bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır ancak vereceğim diğer öğütlerin hepsi kendi dolambaçlı deneyimlerinden daha güvenilir değildir. Şimdi bu öğütleri dağıtacağım.
Gençliğinizin gücünün ve güzelliğinin keyfini çıkarın ya da boş verin. Gençliğinizin gücünü ve güzelliğini kaybolana kadar anlamayacaksınız. ama bana güvenin, 20 yıl içinde, fotoğraflarınıza geri dönüp bakacak ve ne kadar çok imkanınızın olduğunu ve ne kadar göz alıcı göründüğünüzü kavrayacaksınız. Düşündüğünüz kadar şişman değilsiniz.
Gelecek için endişelenmeyin ya da endişelenin, ama bilin ki endişelenmek ancak bir cebir denklemini sakız çiğneyerek çözmek kadar etkilidir. Hayatınızdaki gerçek sorunlar endişelenen aklınızın ucundan bile geçmeyecek sorunlardır, sıradan bir salı günü saat 4’te boş bir anınızda yakalayan cinsten.
Her gün sizi korkutan bir şey yapın.
Şarkı söyleyin.
Eğer insanların kalplerine karşı kayıtsız kalmayın. Sizinkine kayıtsız kalan insanları da boş verin.
Gevşeyin.
 Zamanınızı kıskançlıkla heba etmeyin. Bazen öndesinizdir, bazen geride. Yarış uzun ve sonunda sadece kendinizledir.
 Aldığınız iltifatları hatırlayın. Hakaretleri unutun. Eğer bunu başarabilirseniz, bana nasıl yaptığınızı anlatın.
 Eski aşk mektuplarınızı saklayın. Eski banka evraklarınızı atın.
 Gerinin.
 Eğer hayatınızla ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız kendinizi suçlu hissetmeyin. Tanıdığım en ilginç insanlar 22’sinde hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Bildiğim bazı 40 yaşındaki ilginç insanlar ise hala bilmiyor.
 Yeterince kalsiyum alın.
 Dizlerinize nazik davranın. Gittiklerinde onları özleyeceksiniz.
 Belki evleneceksiniz, belki evlenmeyeceksiniz. Belki çocuğunuz olacak belki olmayacak. Belki 40’ında boşanacaksınız, belki 75. Evlilik yıldönümünüzde çılgın tavuk dansını yapacaksınız. Ne yaparsanız yapın, kendinizi çok fazla kutlamayın, çok da fazla azarlamayın. Seçimleriniz yarı yarıya şanstır. Diğer bütün insanların da.
Vücudunuzun keyfini çıkarın. Onu her şekilde kullanın. Ondan ya da başka insanların onun hakkında düşündüklerinden korkmayın. O sahip olacağınız en muhteşem enstrümandır.
Dans etin, oturma odanız dışında edecek hiçbir yer olmamasına rağmen de olsa.
Talimatları okuyun, onlara uymasanız bile.
Güzellik dergilerini okumayın. Onlar sizi sadece çirkin hissettirecektir.
Ebeveynlerinizi tanıyın. Ne zaman göçüp gideceklerini hiç bir zaman bilemezsiniz.
Kardeşlerinize iyi davranın. Onlar geçmişinizle aranızdaki en kuvvetli bağdır ve büyük ihtimalle gelecekte sizinle birlikte kalacak insanlardır.
Arkadaşların gelip geçici olduğunu anlayın, ama sadece en değerli birkaç tanesine tutunmanız gerektiğini bilerek. Yaşadığınız yer ve yaşam tarzındaki uzaklıkları kapatmak için çok çalışın, çünkü yaşlandıkça sizi gençken tanıyan insanlara daha çok ihtiyacınız olacak.
New York’ta bir kez yaşayın, ama sizi çok sert kılmadan ayrılın.
Kuzey California’da bir kez yaşayın, ama sizi çok yumuşak kılmadan ayrılın.
Gezin.
Bazı vazgeçilmez gerçekleri kabullenin: fiyatlar yükselecektir, politikacılar kandıracaktır. Siz de yaşlanacaksınız. Ve yaşlandığınız zaman, genç olduğunuz zamanlarda fiyatların makul, politikacıların soylu ve çocukların büyüklerini saydığını söyleyeceksiniz.
Büyüklerinize saygı duyun.
Başka kimsenin size destek olmasını beklemeyin. Belki güven fonunuz vardır. Belki de zenginliğiniz olacaktır. Ama her birinin ne zaman tükeneceğini hiçbir zaman bilemezsiniz.
Saçınızla fazla oynamayın, 40’ınıza geldiğiniz zaman 85’inde görünecektir.
Kimin öğütlerine kulak verdiğinize dikkat edin, ama öğüt verenler konusunda sabırlı olun. Öğüt bir tür nostaljidir. Öğüt vermek, onu çöplükten çekip, temizleyip, çirkin kısımlarını boyayarak geri dönüştürerek değerinden daha değerli hale getirmektir.
Ama güneş kremi konusunda bana güvenin!”
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Wear Sunscreen is the common name[1] of an essay written as a potential commencement speech by Mary Schmich, and published in a June 1997 Chicago Tribune column titled "Advice, like youth, probably just wasted on the young". The text, giving a series of general advice intended to live a happier life and avoid common frustrations, spread massively via viral email, often erroneously attributed to author Kurt Vonnegut as an actual commencement speech he would have given at MIT.
The essay became the basis for a successful spoken word song released in 1998 by Baz Luhrmann, "Everybody's Free (To Wear Sunscreen)", also known as the Sunscreen Song.[2] The song itself inspired numerous parodies.


1 Mayıs 2014 Perşembe

Kelime anlamı “Beni Yukarı Çek” olan 'Tiramisu'yu, yani İtalyanların dünyaca ünlü  tatlısını icat eden restoran maalesef kendini daha fazla yukarı çekemedi! Treviso kentinde bulunan 1939 doğumlu Le Beccherie restoran dünyaya tiramisuyu hediye  ettikten sonra geçtiğimiz ay içerisinde iflas etti. Bu olay, bir yandan başta İtalya olmak üzere Euro bölgesinin ekonomik durumunu göstermesinin yanısıra, inovasyon ve girişimciliğin temelde birbirine benzeyen, ama birbirinden ne kadar ayrı kavramlar olduğunu da gösteriyor. Sadece tiramisu olayından hareketle bile okullarda şahane bir fikrin ekonomik başarı için yeterli olmadığı anlatılabilir, ne dersiniz?   

(ÇEKEMEDİ!)

Kelime anlamı “Beni Yukarı Çek” olan 'Tiramisu'yu, yani İtalyanların dünyaca ünlü  tatlısını icat eden restoran maalesef kendini daha fazla yukarı çekemedi! Treviso kentinde bulunan 1939 doğumlu Le Beccherie restoran dünyaya tiramisuyu hediye  ettikten sonra geçtiğimiz ay içerisinde iflas etti. Bu olay, bir yandan başta İtalya olmak üzere Euro bölgesinin ekonomik durumunu göstermesinin yanısıra, inovasyon ve girişimciliğin temelde birbirine benzeyen, ama birbirinden ne kadar ayrı kavramlar olduğunu da gösteriyor. Sadece tiramisu olayından hareketle bile okullarda şahane bir fikrin ekonomik başarı için yeterli olmadığı anlatılabilir, ne dersiniz?   

24 Mart 2014 Pazartesi


Bu aralar dünya ekonomisinde en flaş konulardan biri, yepyeni bir para birimi. Hiçbir ülkeye, hiçbir merkez bankasına ve hiç bir merkezi otoriteye bağlı olmadan kendi kendine doğup büyüyen hatta şimdilerde abilerine kafa tutmaya bile başlayan, mahallenin yeni çocuğu: Bitcoin!

(GQ Türkiye-Mart 2014) Ekonomiyle ilgili olun ya da olmayın, eminim bir süredir kulağınıza gelmeye başlayan ve bilgi sahibi olunması şart olan bir yeni durum var global ekonomide. Dünya daha ne kadar küreselleşebilir diye düşünürken görüyoruz ki artık fiziksel sınırların da dışında bir büyüme söz konusu. “Sanal” kelimesi bu gelişmeyi anlatmak için yeterli değil, çünkü sanal değil son derece somut bir sonuç var karşımızda, yeni global bir para birimi!


Aslında her şey 2008 krizi sonrasında başladı. Hatırlarsınız, dünya ekonomisinin amiral gemisi Amerikan ekonomisinin darbe üstüne darbe alması ve doların tahtının iyiden iyiye sallanması üzerine “Acaba yeni küresel para birimi ne olacak?” tartışmaları gecikmeden başlamıştı. Tahtın adayı çoktu; krizde kötü sınav vermiş olsa da Euro, yeni yıldızlardan Yen adı geçenler arasındaydı. Ama hiç kimse henüz ortalarda olmayan, hem de birçokları tarafından –çok yanlış bir şekilde- “sanal” olarak ifade edilen bir para biriminin sıfırdan bu noktalara gelebileceğine ihtimal vermiyordu elbette. Kimsenin şans vermediği, gerilerden gelen sürpriz at Bitcoin’di ve ayağının tozuyla mahallenin ağır abilerini zorlamaya başlamıştı bile.



Bitcoin ‘i yeni ve cazip bir para birimi haline getiren bazı özellikleri var. İlk olarak hiçbir ülkeye ve otoriteye bağlı değil, yani gelecekte belli bir bölgeden çok yoğun bir talep ve sahiplenme olmazsa bir  herhangi bir ülke ya da bölge krizinden etkilenmesi pek kolay değil. Yapılan işlemlerde kimlik açıklamak zorunda değilsiniz, ki bu özelliği esasen mevcut ekonomik sistemler tarafından en kuşkuyla yaklaşılan özelliği, zira bir takım kanun dışı işlemlerin de geçmeye başladığı iddialar arasında.

Aslında dijital ortamda üretilip reel dünyada değere dönen ilk oluşum Bitcoin değil. Angry Bird’leri borçluların üstüne salamamış ya da Farmville’de ürettiğimiz salatalıkları gerçek dünyada satamamış olsak da bazı FRP (Fantasy Role Playing) oyunlarında oluşturulmuş oyun karakterleri yüzbinlerce dolar karşılığında alınıp satılıyordu. Hatta hayatını kaybeden ve oyun camiasında çok ünlü bir gencin oyun karakterinin ailesine miras olarak geçip geçmeyeceği bile uzun zaman tartışılmıştı. Yani bu aleme, hatta bu piyasaya “sanal” demek büyük haksızlık olur. Bunlara alternatif dünyanın üretip gerçek dünyaya ihraç ettiği, ekonomik değeri olan ürünler.

Bitcoin 2008 krizi sonrası ortaya çıkmış olsa da, ilk gerçek Bitcoin transferi 2010'da Florida'lı bir programcı olan Laszlo Hanyecz ‘in karnının acıkmasıyla gerçekleşti. Hanyecz, 10,000 Bitcoin  harcayarak midesi için küçük ama insanlık için büyük iki pizza siparişi verdi! Devamındaki süreçte toplam 21 milyon adet BTC ‘in tedavüle girmesi planı açıklandı, şu an 10 milyona yakın BTC dolaşımda. Başlangıçta çok kısıtlı alışveriş ve harcama imkanı olsa da, gelinen noktada Bitcoin ile işlem yapmak milyonlarca marka ve mağazanın olduğu internet pazarında kısa yoldan reklam yapmak ve parlamak için bir yöntem olarak bile kullanılıyor. 

Beraberinde elbette pek çok şüpheyi de doğuran Bitcoin sistemi biz son kullanıcıları internetten kolay alışveriş, kolay ve masrafsız bir sistem olması gibi basit yöntemlerle tavlamaya çalışıyor. Ancak işin uzmanları olan yazılımcılar için bu havuçlar yeterli değil tabii ki. Sistem, onlara da “Sistemin güvenilirliği konusunda şüpheniz varsa gelip kodlarımıza bakın” şeklinde bir imkan sağlıyor. Açık kaynaklı kodlar işin teknik kısmında böyle bir güven tesis etmeye çalışsa da birkaç kez kötüye kullanıldığı da oldu. Sistem birkaç defa kırıldı, bazı dijital Robin Hood’lar tarafından etrafa paralar saçıldı, ancak sistem çok hızlı bir şekilde açığı kapatıp dağıtılan paraları sistemden sildi. Devamında özellikle Bill Gates gibi konunun ağır abilerinin sistemi öven konuşmaları ile Bitcoin sistemi yeniden güç kazandı. Bu güç kazanımları sadece duygusal değil tabii ki, BTC hisseleri herhangi bir ülke ekonomisiyle ilgilenmese de kendi sistemiyle ilgili en ufak gelişmede ciddi hareketleniyor. 200-1200 dolar arası sert hareketler yapan BTC, şu sıralar 600-800 bandında bir ortalamaya oturmuş görünüyor. Her ne kadar gerçek dünyadaki ağabeyleri gibi ciddi analizlere konu olsa ve piyasalarda heyecan uyandırsa da merkezi otoriteler hala ufak kardeşe buzdolabı soğukluğunda. Çin’de ve Rusya’da sistem yasaklandı. Konuyla ilgilenen okuyucular tahmin ediyorum bizim BDDK ’nın sayfasındaki “Cıs olursa karışmayız” mealindeki babacan uyarıyı da görmüşlerdir. 
Ona göre yani..

Tüm dünyada mevcut düzenlerin sorgulandığı, sınırların tartışıldığı bir ortamda alternatif çözümlere ihtiyaç duyulması ve bu alternatiflerin de her ne kadar henüz biraz marjinal kalsa da yeni neslin yeni ekonomisinden gelmesine şaşmamak lazım. Ama kendisini “Web, klasik yayıncılığa ne yaptıysa aynısını klasik para birimlerine yapacağız” gibi bence sorarsanız yanlış bir söylemle lanse etmemiş olsa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ne de olsa; para için aynı şeyi düşünmesem de yayıncılıkta hala kağıdın kokusu pek çoğumuz için vazgeçilmez. Bu durumda en iyisi eskiyle yeniyi birleştirmek ve  #kagidimadokunma demek mi olacak ne dersiniz?


ESKİ KÖYE YENİ ADET: BITCOIN


Bu aralar dünya ekonomisinde en flaş konulardan biri, yepyeni bir para birimi. Hiçbir ülkeye, hiçbir merkez bankasına ve hiç bir merkezi otoriteye bağlı olmadan kendi kendine doğup büyüyen hatta şimdilerde abilerine kafa tutmaya bile başlayan, mahallenin yeni çocuğu: Bitcoin!

(GQ Türkiye-Mart 2014) Ekonomiyle ilgili olun ya da olmayın, eminim bir süredir kulağınıza gelmeye başlayan ve bilgi sahibi olunması şart olan bir yeni durum var global ekonomide. Dünya daha ne kadar küreselleşebilir diye düşünürken görüyoruz ki artık fiziksel sınırların da dışında bir büyüme söz konusu. “Sanal” kelimesi bu gelişmeyi anlatmak için yeterli değil, çünkü sanal değil son derece somut bir sonuç var karşımızda, yeni global bir para birimi!


Aslında her şey 2008 krizi sonrasında başladı. Hatırlarsınız, dünya ekonomisinin amiral gemisi Amerikan ekonomisinin darbe üstüne darbe alması ve doların tahtının iyiden iyiye sallanması üzerine “Acaba yeni küresel para birimi ne olacak?” tartışmaları gecikmeden başlamıştı. Tahtın adayı çoktu; krizde kötü sınav vermiş olsa da Euro, yeni yıldızlardan Yen adı geçenler arasındaydı. Ama hiç kimse henüz ortalarda olmayan, hem de birçokları tarafından –çok yanlış bir şekilde- “sanal” olarak ifade edilen bir para biriminin sıfırdan bu noktalara gelebileceğine ihtimal vermiyordu elbette. Kimsenin şans vermediği, gerilerden gelen sürpriz at Bitcoin’di ve ayağının tozuyla mahallenin ağır abilerini zorlamaya başlamıştı bile.



Bitcoin ‘i yeni ve cazip bir para birimi haline getiren bazı özellikleri var. İlk olarak hiçbir ülkeye ve otoriteye bağlı değil, yani gelecekte belli bir bölgeden çok yoğun bir talep ve sahiplenme olmazsa bir  herhangi bir ülke ya da bölge krizinden etkilenmesi pek kolay değil. Yapılan işlemlerde kimlik açıklamak zorunda değilsiniz, ki bu özelliği esasen mevcut ekonomik sistemler tarafından en kuşkuyla yaklaşılan özelliği, zira bir takım kanun dışı işlemlerin de geçmeye başladığı iddialar arasında.

Aslında dijital ortamda üretilip reel dünyada değere dönen ilk oluşum Bitcoin değil. Angry Bird’leri borçluların üstüne salamamış ya da Farmville’de ürettiğimiz salatalıkları gerçek dünyada satamamış olsak da bazı FRP (Fantasy Role Playing) oyunlarında oluşturulmuş oyun karakterleri yüzbinlerce dolar karşılığında alınıp satılıyordu. Hatta hayatını kaybeden ve oyun camiasında çok ünlü bir gencin oyun karakterinin ailesine miras olarak geçip geçmeyeceği bile uzun zaman tartışılmıştı. Yani bu aleme, hatta bu piyasaya “sanal” demek büyük haksızlık olur. Bunlara alternatif dünyanın üretip gerçek dünyaya ihraç ettiği, ekonomik değeri olan ürünler.

Bitcoin 2008 krizi sonrası ortaya çıkmış olsa da, ilk gerçek Bitcoin transferi 2010'da Florida'lı bir programcı olan Laszlo Hanyecz ‘in karnının acıkmasıyla gerçekleşti. Hanyecz, 10,000 Bitcoin  harcayarak midesi için küçük ama insanlık için büyük iki pizza siparişi verdi! Devamındaki süreçte toplam 21 milyon adet BTC ‘in tedavüle girmesi planı açıklandı, şu an 10 milyona yakın BTC dolaşımda. Başlangıçta çok kısıtlı alışveriş ve harcama imkanı olsa da, gelinen noktada Bitcoin ile işlem yapmak milyonlarca marka ve mağazanın olduğu internet pazarında kısa yoldan reklam yapmak ve parlamak için bir yöntem olarak bile kullanılıyor. 

Beraberinde elbette pek çok şüpheyi de doğuran Bitcoin sistemi biz son kullanıcıları internetten kolay alışveriş, kolay ve masrafsız bir sistem olması gibi basit yöntemlerle tavlamaya çalışıyor. Ancak işin uzmanları olan yazılımcılar için bu havuçlar yeterli değil tabii ki. Sistem, onlara da “Sistemin güvenilirliği konusunda şüpheniz varsa gelip kodlarımıza bakın” şeklinde bir imkan sağlıyor. Açık kaynaklı kodlar işin teknik kısmında böyle bir güven tesis etmeye çalışsa da birkaç kez kötüye kullanıldığı da oldu. Sistem birkaç defa kırıldı, bazı dijital Robin Hood’lar tarafından etrafa paralar saçıldı, ancak sistem çok hızlı bir şekilde açığı kapatıp dağıtılan paraları sistemden sildi. Devamında özellikle Bill Gates gibi konunun ağır abilerinin sistemi öven konuşmaları ile Bitcoin sistemi yeniden güç kazandı. Bu güç kazanımları sadece duygusal değil tabii ki, BTC hisseleri herhangi bir ülke ekonomisiyle ilgilenmese de kendi sistemiyle ilgili en ufak gelişmede ciddi hareketleniyor. 200-1200 dolar arası sert hareketler yapan BTC, şu sıralar 600-800 bandında bir ortalamaya oturmuş görünüyor. Her ne kadar gerçek dünyadaki ağabeyleri gibi ciddi analizlere konu olsa ve piyasalarda heyecan uyandırsa da merkezi otoriteler hala ufak kardeşe buzdolabı soğukluğunda. Çin’de ve Rusya’da sistem yasaklandı. Konuyla ilgilenen okuyucular tahmin ediyorum bizim BDDK ’nın sayfasındaki “Cıs olursa karışmayız” mealindeki babacan uyarıyı da görmüşlerdir. 
Ona göre yani..

Tüm dünyada mevcut düzenlerin sorgulandığı, sınırların tartışıldığı bir ortamda alternatif çözümlere ihtiyaç duyulması ve bu alternatiflerin de her ne kadar henüz biraz marjinal kalsa da yeni neslin yeni ekonomisinden gelmesine şaşmamak lazım. Ama kendisini “Web, klasik yayıncılığa ne yaptıysa aynısını klasik para birimlerine yapacağız” gibi bence sorarsanız yanlış bir söylemle lanse etmemiş olsa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ne de olsa; para için aynı şeyi düşünmesem de yayıncılıkta hala kağıdın kokusu pek çoğumuz için vazgeçilmez. Bu durumda en iyisi eskiyle yeniyi birleştirmek ve  #kagidimadokunma demek mi olacak ne dersiniz?