1 Mart 2013 Cuma

BU TOPRAKLARA ÖZGÜ BİR "BAŞARI" HİKAYESİ..

(Aralık 2012- Esquire) Bu sayfaların düzenli okuyucuları hatırlayacaktır, geçen yıl burada emekli şampiyon bir at olan “Kafkaslı”nın hikayesini yazmıştım. Hikaye çok keyifliydi çünkü ”Kafkaslı” başarı dolu kariyerinin ardından nihayet  dinlenecek, sadece çiftleşecek, yani keyifli bir tabirle “Yattığı yerden para kazanmaya devam edecek”ti.. Peki hikayenin devamı gerçekten böyle mi gerçekleşti? Buyrun, ancak bu topraklarda yaşanabilecek bir “başarı” hikayesini dinlemeye..




"Başarı.." Herkesin istediği, kimsenin tam olarak ne olduğunu bilmediği halde uğruna zaman zaman ciddi  bedeller ödenebilen, büyülü ama bir o kadar da muğlak bir kelime. Kelime küçük, ama içini öyle bir doldurmuşuz ki uğrunda yapılmayacak şey yok, iş hayatında, aşk hayatında, maddi ve manevi, tek ihtiyacımız, dünyevi kriterlerde değerlendirildiğimiz tek kavram. Hal böyleyken neyse bu “başarı”,kundaktan çıkar çıkmaz yakamıza yapışıyor. Anaokulunda başlayan “Çok başarılı maşallah en güzel o boyuyor”lar iş hayatında “Çok başarılı, bütün sunumları o hazırlar” ya da “3 senedir yıllık izin kullanmadan çalışıyor”a getiriyor bir anda bizi.. Boya kalemleri ipad’lere, sırf keyif için yapılan resimler “fizibilite”lere döndü bile çoktan.. Özel hayata gelince, buradaki başarı hepsinden daha da göreceliyken iyi bir evlilik, mutlu bir yuva gibi öğretilmiş gerçeklikler “başarı” olarak sayılıyor. Bu kadar belirsiz, ama hayatlarımız üzerinde bu kadar da etkili başka bir kavram var mı derseniz, şahsen benim aklıma gelmiyor.. Ademoğlunun kendi hayatınız zorlaştırmak için icad ettiği bir kavramken bu “başarı”, hız kesmeden etrafındaki her canlının da hayatını zorlaştırmak için kullanmayı biliyor bu kavramı insan denen.

Size anlatacağım hikaye, şampiyon bir atın, Kafkaslı’nın hikayesi. Katıldığı 127 yarışın 64 tanesinde birinci olmuş, ismini bu işlerle ilgilenenlerin kalplerine de, kuponlarına da kazımış bir efsane isimdi Kafkaslı. Dünya Arap Atı Organizasyonu (WAHO) tarafından Türkiye’de 2006 yılının en iyi Arap atı seçilmişti. Bunun yanında sahibi için de harika bir yatırımdı Kafkaslı. Yaklaşık 51.000 Türk Lirasını birkaç yıl içinde dokuz milyon liraya çıkaran geri dönüşü hızlı, keyifli, müthiş bir “yatırım”!  



Aslında hikayesi pek de keyifli başlamamıştı Kafkaslı’nın.. 2004 yılında sahibi tarafından satın alındığı açık artırmada arka ayaklarında çıplak gözle gayet net görülebilecek büyüklükte yarıklar vardı. Bu nedenle açık artırma çok uzamadı, 40.000 TL’den başlayıp 51.000 TL’de sona erdi.  Hatta takip edenlerin ve anlayanların bir çoğu da “Bu fiyat etmez” diye yorumlamıştı fiyatı. Ancak Kafkaslı, yaklaşık 4 ay sonra katıldığı ilk yarışı birinci olarak bitirdi. Ardından gelen iki yarışı da! Bir anda dikkatler çekilmeye başlamış, olmaz denen olmuş, sakat at şampiyon ata dönüşmüştü! 

Yarışlar ve şampiyonluklar birbirini kovaladı, yaramaz denilen Kafkaslı bir efsaneye dönüşmüştü bile. Bu toprakların sıfırdan kahramana, kahramandan sıfıra dönüştürebilme hızından ve huyundan habersiz zavallı at, sadece işini yapıyoır; koşuyordu! Ödüller, madalyalar darken 2009 yılında efsane, performansının ve spor hayatının doruğuna çıkmıştı. Bir başka efsane olan “Turbo” isimli atı burun farkıyla geçerek en büyük olmuştu! Ta ki 2010 yılında sakatlandığı ve emekliye ayrılmak zorunda kaldığı yarışa kadar. 2010 yılında sakat olduğu bilinmesine rağmen koşturulduğu da iddia edilen Ankara’daki son yarışının ardından Kafkaslı emekli oldu. 25 Aralık 2010 günü kendisi için  yapılan anlamlı jubile ve heykelinin nereye dikileceği tartışmalarıyla birlikte..

Bu memlekette heykeli dikilen sporcuların sonrasında neler yaşadıkları zaten hepimizin malumu. Ama Kafkaslı’nın başına gelenler gerçekten “Keşke o kadarla kalsalarmış” dedirtiyor. O dönem, yani efsanenin emekli olmasıyla birlikte bu satırlarda da hatırlayabileceğiniz gibi damızlığa çekileceği, nihayet koşturmalarının ve hırsların biteceğini ve Kafklaslı’nın “Artık yattığı yerden para kazanacağı”nı yazmıştım. İşin ekonomik yanı ilginçti, çünkü o zaman da hesaplamasını bu satırlarda yaptığımız gibi efsane at, yılda ortalama 80 kere çiftleşecek, bu işlemlerin her birinden 10.000 TL alarak yılda yaklaşık 800.000 TL.lik bir geliri çok da keyifli bir yolla yaratacaktı. İşin insanı kısmında ise ömrü boyu hırsların kurbanı olmuş olan bir güzel yaratık nihayet hayatını daha normal bir şekilde sürdürebilecekti. Hikaye güzeldi, finali güzeldi, hepimizi heyecanlandırmıştı…
Ama öyle olmadı!

Kafkaslı, bir kaç ay önce bizler pek de eğlenceli ve zevk dolu bir hayatı yaşadığını hayal ederken, kalp krizi geçirerek hayata veda etti. Çiftleşmesini kolaylaştıracak ve artıracak bazı ilaçları bünyesinin taşıyamadığı iddiasını arkasında bırakarak.. Sahipleri şampiyon atı para hırslarına kurban etmekle suçlandılar. Tuhaflıklar burada da bitmiyordu. Şampiyon atın değeri 1.2 trilyondu. Ve hazır olun! Efsane 50.000 TL tutan sigorta primi yüksek bulunduğu için sigortalatılmamıştı! İşte tam bu topraklara özgü bir hırs, başarı, rekabet öyküsü..

“Başarı lanetli bir hastalıktır” der İngilizler. Çünkü bir kez bulaştı mı, sizden her zaman beklenecektir! Şampiyon bir atı bile emekliliğinde rahat bırakmamış bir lanettir başarı dediğimiz insan icadı. Sakatlandığı yarışa sakatlığı bilinerek sokulduğunu iddia eden de var, yarış hayatının son yıllarını tam bir eziyet gibi şehirden şehire dolaştırılarak geçirdiğini de. Kalp krizi geçirmesini daha fazla çiftleşebilsin diye verilen ilaçlara bağlayanlar da hiç az değil. İşimiz elbette bu dedikodular üstüne yorum yapmak değil. Ama kesin olan birşey var, kimsenin kendisinden beklemediği bir anda beklenmedik olağan üstü bir performansla şampiyon doğduğunu ispat etti Kafkaslı. Ama maalesef bu topraklarda biz şampiyonlara pek iyi davranmayız ve sen bunu çok acı bir şekilde öğrenmiş oldun şampiyon!



İster ekonomik tarafından bakıp altın yumurtlayan tavuğu her seferinde nasıl doğduğuna pişman ettiğimizi, ister insani tarafından bakıp bir canlıya, hem de bir şampiyona hak etmediği bir hayatı yaşatıp hiç hak etmediği bir son hediye ettiğimiz çıkaralım bu hikayeden..

Ama ne olursa olsun bir gerçek var ki; o da, kendi “başarı” ölçütlerimize göre yarış atları gibi yaşadığımız hayata gerçek yarış atlarının bile dayanamadığı..      

Haydi şimdi projelerimize, sunumlarımıza, toplantılarımıza, boya kalemlerimize…






0 yorum:

Yorum Gönder