12 Ekim 2016 Çarşamba


Son yılların en önemli konularından birisi tüm dünyada “Big Data” yani büyük veri. Konu ister pazarlama olsun, ister teknoloji, isterse ekonomi ya da medya; herkesin dilinde, bir “big data”dır gidiyor.. Ölçemediğini yönetemezsin felsefesinden hareketle önemi iyice artan “veri”, dolayısıyla da “büyük veri” aynı zamanda önemli bir ekonomik olgu.



Bilginin tarihin gelmiş geçmiş tüm dönemlerinden daha ulaşılabilir olması aynı zamanda da ucu bucağı olmayan bir bilgi çöplüğünün oluşmasına neden oluyor haliyle. Teknolojiyi daha çok kullanarak daha çok ayak izi bırakıyoruz. Yemek yediğimiz her restoran, tercih ettiğimiz her ürün, eve giderken seçtiğimiz yol, arkadaş listemizdeki her kişi, iletişim sıklığımız, hangi TV programlarını ya da web sitelerini sevdiğimiz, hatta bir mağazaya girdiğimizde gezmeye ve almaya sıklıkla hangi taraftan başladığımız. Tüm bu verilerin bir yerlerde birileri tarafından tutulduğunu bilmek insanı korkutuyor değil mi? Bu veriler bizlere mal ve hizmet üreten firmalar tarafından bize daha iyi ve etkili ulaşabilmek için kullanılıyor. Bildiğimiz kadarıyla. Şimdilik..



Dünyada bugüne kadar şu anda bilinen anlamda oluşmuş tüm datanın %90 ‘ının son iki yılda oluştuğu söyleniyor. Hepimizin elinde neredeyse günde 15-20 saat mobil cihazlar ve durmadan data üretiyoruz. Peki çok gerekli datalar mı bunlar? Elbette hepsi değil. İşte iyi ve işe yarayabilecek kaliteli veriyi bu dev çöplükten çıkarabilme konusu tam bu noktada sonsuz önem kazanıyor. Facebook’la birlikte üzerinde iyice durulması gereken “Bir ürün için para ödemiyorsan ürün aslında sensindir!” kavramı aslında meseleyi ve ekonomik boyutunu anlamak için yola çıkılması gereken nokta. Bu söz basitçe şunu söylüyor; müşteriye bedelsiz olarak sunulan her ürünün, mal da olsa hizmet de, temel amacı müşterinin verisine ulaşmaktır. Sosyal ağlardan başlayarak üstünde ciddiyetle düşünülmesi gereken konu bu. Daha fazla cep telefonuyla konuşabilmemiz –ve iletişim verisi oluşturabilmemiz- için ücretsiz verilebilen cep telefonları, okuyucuların ve hatta ülkelerin demografilerinin daha iyi yorumlanması amacıyla kullanılabilecek okuma alışkanlıkları  için ücretsiz kindle’ların dağıtılması ya da sosyal ağların ücretsiz olması tesadüf değil. Alınıp satılan bu ürünler değil, biziz. Hepsi data fazla ve daha kolay data üretebilelim diye. Biz de fena gitmemişiz veri sağlayıcılar olarak; 2012 yılından bu yana her yıl ortalama 1.2 zettabyte veri sağlamışız, yani 16GB’lık iPhone’lardan 80 milyar adet doldurabilecek kadar. Bahsi geçen data, dünyanın çevresini 100 kereden fazla dolaşıyor.

Dışında kalınması neredeyse imkansız olan eğlenceli sosyal ağlar bizi ilkokul arkadaşlarımızla buluşturmanın epeyce ötesinde; kimi nereden tanıdığımızı belli bir algoritma içinde belirlemekten tutun da hangi markaları beğendiğimiz, seyahat sıklığımız, ne zaman hangi restoranda ya da hangi ülkede bulunduğumuz gibi verileri üstelik de tamamıyla bize derletiyor. E gayet normaldir ki bu verilerin de alıcısı var. Ticari markalar, sivil toplum kuruluşları, ülkeler, bireyle ve tüketiciyle işi olan herkes ‘Big data’nın alıcısı. 2012 yılında 6.3 milyar dolar olan küresel büyük veri pazarının 2018’de  48.3 milyar dolar olması bekleniyor. Çok şaşırtıcı olmasa gerek; birkaç sene önce var olmayan bu dev pazarın en büyük oyuncusu %54.5 ‘i elinde tutan Amerika. Hemen ardından Avrupa geliyor.


Peki korkmalı mıyız? 20 sene önce bu soruya “Yok canım, bilgiden korkulur mu!” diye cevap verebilirdik elbette. Ama artık durumlar bir hayli değişti. Gittiğim restoran ya da seyahat planımı paylaşmak bir sonraki sefer için daha güzel öneriler alabileceksem mantıklı gelebilir. Ama spor yaparken kolumuza taktığımız bilekliklerin de bir yerlerde kalp atışımız, kan akışımız gibi olağanüstü özellikte bilgileri derlediğini düşünmek insanı korkutmuyor değil. Tabi tüm bu bilgileri eğlenceli hale getirerek, adeta bilgi sağlamak için yarıştırarak doğrudan sahibinin sisteme atmasını sağlayabilmek esas pazarlama dehası ve başarı. Yani büyük veri aslında sen, ben, hepimiziz. Hepimizin oluşturduğu bir deniz. Sıcak günlerde bizi serinletip  derde derman olduğu sürece ne ala da, ya günün birinde Tsunami olursa? 
(GQ , Şubat 2015)

EN BÜYÜK KİMİN DATASI?


Son yılların en önemli konularından birisi tüm dünyada “Big Data” yani büyük veri. Konu ister pazarlama olsun, ister teknoloji, isterse ekonomi ya da medya; herkesin dilinde, bir “big data”dır gidiyor.. Ölçemediğini yönetemezsin felsefesinden hareketle önemi iyice artan “veri”, dolayısıyla da “büyük veri” aynı zamanda önemli bir ekonomik olgu.



Bilginin tarihin gelmiş geçmiş tüm dönemlerinden daha ulaşılabilir olması aynı zamanda da ucu bucağı olmayan bir bilgi çöplüğünün oluşmasına neden oluyor haliyle. Teknolojiyi daha çok kullanarak daha çok ayak izi bırakıyoruz. Yemek yediğimiz her restoran, tercih ettiğimiz her ürün, eve giderken seçtiğimiz yol, arkadaş listemizdeki her kişi, iletişim sıklığımız, hangi TV programlarını ya da web sitelerini sevdiğimiz, hatta bir mağazaya girdiğimizde gezmeye ve almaya sıklıkla hangi taraftan başladığımız. Tüm bu verilerin bir yerlerde birileri tarafından tutulduğunu bilmek insanı korkutuyor değil mi? Bu veriler bizlere mal ve hizmet üreten firmalar tarafından bize daha iyi ve etkili ulaşabilmek için kullanılıyor. Bildiğimiz kadarıyla. Şimdilik..



Dünyada bugüne kadar şu anda bilinen anlamda oluşmuş tüm datanın %90 ‘ının son iki yılda oluştuğu söyleniyor. Hepimizin elinde neredeyse günde 15-20 saat mobil cihazlar ve durmadan data üretiyoruz. Peki çok gerekli datalar mı bunlar? Elbette hepsi değil. İşte iyi ve işe yarayabilecek kaliteli veriyi bu dev çöplükten çıkarabilme konusu tam bu noktada sonsuz önem kazanıyor. Facebook’la birlikte üzerinde iyice durulması gereken “Bir ürün için para ödemiyorsan ürün aslında sensindir!” kavramı aslında meseleyi ve ekonomik boyutunu anlamak için yola çıkılması gereken nokta. Bu söz basitçe şunu söylüyor; müşteriye bedelsiz olarak sunulan her ürünün, mal da olsa hizmet de, temel amacı müşterinin verisine ulaşmaktır. Sosyal ağlardan başlayarak üstünde ciddiyetle düşünülmesi gereken konu bu. Daha fazla cep telefonuyla konuşabilmemiz –ve iletişim verisi oluşturabilmemiz- için ücretsiz verilebilen cep telefonları, okuyucuların ve hatta ülkelerin demografilerinin daha iyi yorumlanması amacıyla kullanılabilecek okuma alışkanlıkları  için ücretsiz kindle’ların dağıtılması ya da sosyal ağların ücretsiz olması tesadüf değil. Alınıp satılan bu ürünler değil, biziz. Hepsi data fazla ve daha kolay data üretebilelim diye. Biz de fena gitmemişiz veri sağlayıcılar olarak; 2012 yılından bu yana her yıl ortalama 1.2 zettabyte veri sağlamışız, yani 16GB’lık iPhone’lardan 80 milyar adet doldurabilecek kadar. Bahsi geçen data, dünyanın çevresini 100 kereden fazla dolaşıyor.

Dışında kalınması neredeyse imkansız olan eğlenceli sosyal ağlar bizi ilkokul arkadaşlarımızla buluşturmanın epeyce ötesinde; kimi nereden tanıdığımızı belli bir algoritma içinde belirlemekten tutun da hangi markaları beğendiğimiz, seyahat sıklığımız, ne zaman hangi restoranda ya da hangi ülkede bulunduğumuz gibi verileri üstelik de tamamıyla bize derletiyor. E gayet normaldir ki bu verilerin de alıcısı var. Ticari markalar, sivil toplum kuruluşları, ülkeler, bireyle ve tüketiciyle işi olan herkes ‘Big data’nın alıcısı. 2012 yılında 6.3 milyar dolar olan küresel büyük veri pazarının 2018’de  48.3 milyar dolar olması bekleniyor. Çok şaşırtıcı olmasa gerek; birkaç sene önce var olmayan bu dev pazarın en büyük oyuncusu %54.5 ‘i elinde tutan Amerika. Hemen ardından Avrupa geliyor.


Peki korkmalı mıyız? 20 sene önce bu soruya “Yok canım, bilgiden korkulur mu!” diye cevap verebilirdik elbette. Ama artık durumlar bir hayli değişti. Gittiğim restoran ya da seyahat planımı paylaşmak bir sonraki sefer için daha güzel öneriler alabileceksem mantıklı gelebilir. Ama spor yaparken kolumuza taktığımız bilekliklerin de bir yerlerde kalp atışımız, kan akışımız gibi olağanüstü özellikte bilgileri derlediğini düşünmek insanı korkutmuyor değil. Tabi tüm bu bilgileri eğlenceli hale getirerek, adeta bilgi sağlamak için yarıştırarak doğrudan sahibinin sisteme atmasını sağlayabilmek esas pazarlama dehası ve başarı. Yani büyük veri aslında sen, ben, hepimiziz. Hepimizin oluşturduğu bir deniz. Sıcak günlerde bizi serinletip  derde derman olduğu sürece ne ala da, ya günün birinde Tsunami olursa? 
(GQ , Şubat 2015)