20 Ocak 2012 Cuma

BU DENİZLERDEN MARKA ÇIKMAZ MI? HEM DE BUZ GİBİ ÇIKAR!

[Şubat 2010 - Esquire Yazımdan...]

Amerika Pazarlama Derneği’ne göre marka, “bir satıcı veya satıcı grubunun ürün ve hizmetlerini tanımlamayı ve rakiplerinden ayrıştırmayı amaçlayan bir isim, bir terim, işaret, sembol veya tasarımdır.” Bana göre ise el kadar kumaş parçalarını binlerce dolara satabilmektir... Bu kanıya Victoria’s Secret defilesini izlerken vardım! Dünyanın en iyi iç çamaşırı defilesini izlerken bir yandan markalaşma, marka olma gibi sıkıcı kavramları düşünüyor olmam da ekonomi yazarlığı konusunu bir kez daha, derinlemesine değerlendirmem gerektiğini düşündürdü bana...



Marka olmak, marka yapmak, marka satmak... Güncelliğini hiç bir zaman kaybetmeyen bir konu markalaşmak. Ekonomik jargonda da sokak terminolojisinde de özenilen bir konu aslında herhangi bir konuda marka olacak kadar iyi tanınmak. Her ne kadar ekonomistlerden daha çok pazarlamacıların ilgilendiği bir konu olsa da unutmamak lazım ki küresel Ekonomide rekabetten bahsedildiğinde bugün iki seçeneğiniz var. Ya Çin gibi Lemmingsvari ölümüne üretim modelini benimseyip gece gündüz üretim yapıp sürümden kazanacaksınız ya da “marka”larınızı yaratacak, tamamen katma değerli ürünlerinize güveneceksiniz. Yani markanızı satacaksınız. Özellikle ihracat bacağında Türkiye’nin de önündeki en büyük seçim bugünlerde buymuş gibi görünüyor. Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun, bu seçime katkımız olsun diye düşünerek Türkiye’den hangi ürünler çıkar, nelerimizle dünyada marka oluruz diye bir düşünelim istedik. Belki yukarılardan sesimiz duyulur da ülke ekonomisine bir katkımız olur. 

Bizim Yoğurt ya da Gurbetçi “Yougurt”

“Onlar televizyonu, bilgisayarı bulduysa ne olmuş, yoğurt da bizim icadımız” başlıklı büyük Türk avuntusuyla başlayalım. Eğer bütün dünyada satılacak, tüm dünyaya ülkemizden gidecek ve göğsümüzü kabartacak bir ürünümüz varsa, bu elbette yoğurdumuz olmalı. Tatlıyla tatlı, tuzluyla tuzlu olabilen bu politik yiyeceğin birçok tıbbi faydasının yanında ülkemizde yanık kremi olarak da yaygın olarak kullanımı sözkonusudur. Arı sokmasından, güneş yanığına kadar –salçayla birlikte- evlerimizde çok geniş bir profilde hoyratça kullandığımız bu güzide besinimiz, yurtdışında hakettiği saygıyı görmüştür. Bir süredir uzak ellerde ismi deforme edilmiş olan biricik yoğurdumuz, adı bozuldukça havası düzelerek topraklarımıza bugünlerde “Frozen Yougurt” olarak geri dönmek ve zincir mağazalarda havalı bir şekilde satışa sunulmak üzeredir! Simidimiz dururken, bagel’lara itibar eden bir takım havalı çevrelerin frozen yogurt’a da göstereceği “Ugg”lı ilgi bizi hiç şaşırtmaz. 

Internet Fenomenleri

Küreselleşen dünyada, hızlı bilgi paylaşımı ve artık iyice acaipleşen internet ortamı artık kendi şöhretlerini çıkarıyor ve inanılmaz bir hızda yayıyor. Dünya koca bir köy olunca köyün delileri de meydanda birbirleriyle kapışır oldu. “Ay Kis Yu Mahir” başta olmak üzere ülkemiz bu konuda haklı bir şöhrete ve ünlülerini ihraç edebilecek potansiyele sahip. Duşta şarkı söyleyen adam ve türevleri, Saraykızı, Şahin K gibi şöhretlerimizin yerel kalmaması, tüm dünyaya açılmaları için elimizden gelen tüm desteği ülke olarak vermeliyiz. Hatırlarsanız I Kiss You Mahir takma adlı Türk vatandaşı Mahir Çağrı, kendi imkanlarıyla yaptığı basit web sitesiyle tüm dünyadan 1 milyonun üzerinde ziyaretçi çekmiş ve tüm dünya basınında “Internet Fenomeni” olarak yer almıştı. Mahir’in açtığı yolda çıtayı daha da yukarı taşıyacak bir Şahin K’nın “Bu topraklardan Marka Çıkar mı?” sorusuna verilebilecek en baba cevap ve en esaslı şamar olacağını düşünüyorum. Evet bu denizlerden marka çıkar, hem de buz gibi çıkar...

Ay Çekirdeği ve “Çitlemek” Kavramı

Eskimolarda karın 90 farklı adı varsa bizde de çekirdeğin bir sürü farklı adı var. Eskimolar evlerini kardan inşa ediyorsa burda bir ulus da tüm muhabbetini çekirdek üzerine inşa etmiş durumda. İddia ediyorum eskimolar için kar neyse Türkler için ayçekirdeği de odur! Ay çekirdeği ürün olarak birçok ülkede bulunsa bile bunu bir çerez haline getirmek, hatta bir kültürün en vazgeçilmez alışkanlıklarından biri yapmak tamamen bir Türk buluşudur. Çekirdeğin iyi anlatılırsa yurtdışında bizleri en iyi temsil edebilecek ve ülkeye en ciddi dövizleri kazandırabilecek ürünlerden biri olduğunu düşünüyorum. Bulaşıcı ve bağımlılık yapıcı özelliği nedeniyle sokak dilinde“Mafya” olarak da adlandırılan çekirdeği tüm dünyaya yayma konusunda başlangıç olarak mesela Türk Heyetleri gittikleri her uluslararası toplantıya ayçekirdeği götürebilirler. Diplomatik heyetlerin vazgeçilmez bir silahı olur bence çekirdek, beni alçak koltuğa mı oturttun keserim çekirdeğini, ağlarsın bir avuç daha almak için!

Altın Günleri

Ev hanımlarının kendi aralarında yaptıkları günleri bilirsiniz. Çocukluğumuzda iple çektiğimiz bu günler, okuldan yorgun argın gelinmiş bir günün akşamında masada bulunan onlarca farklı çeşit yemek demekti bizim için. Önerim, bu altın günlerini ekonomik bir sistem olarak geliştirmek ve küresel ekonomiye uyarlamak. Düşünün şimdi, ülkeler hazinelerindeki altınların belli bir kısmını mesela -100 ton olabilir- her sene belirlenmiş bir ülkeye verse. Karşılığında sisteme üye ülkelerin vatandaşları bir sene boyunca o sene altınların toplandığı –günün yapıldığı- ülkeye vizesiz girip çıkabilme hakkına sahip olsa. Hem ekonomik sistemler canlanır, hem altınlar değerlenir, hem turizm hasılatı vb. ek faydalar sağlanır. Yani akşama masada kalan yemeklerle de evin çocukları doymuş olur. “Altın Günleri” bu ülkeye has muhteşem bir kavramdır, bu ülkenin markasıdır ve global ekonomiye uyarlanabilecek eğlenceli bir kalkınma modelidir. Bu arada, altın gününü yapan ülkenin açılış seromonisinde “Pek de birşey yapamadık kusura bakmayın” demesi ve karşı taraftan “Aa bir kuş sütü eksik canım, daha ne yapacaksınız Allahaşkına” tepkisini alması işin vazgeçilmezi tabii ki! 

Gelin-Damat-Kaynana Şeytan Üçgeni

Evlerimize sığmayan bir Türk geleneği olan Gelin-kaynana çekişmesi bu kez ülkemiz sınırlarına da sığmadı. İşgüzar bir televizyoncu tarafından düşünülmüş ve tamamen Türk Buluşu olan bu harika format kabuklarından taşmış, bir anda ABD, İtalya, Kore ve Lübnan’da yayınlanan bir televizyon ürünü, bir ihraç mal halini almıştır. ”Gelinim Olur Musun?” programının tüm dünyada fenomen haline gelmiş bir televizyon olayı olması konusunda bakın şirket yetkilisi ne diyor: "Son dönemlerin en yaratıcı formatı olan bu programlarla yabancıların neredeyse hiç giremediği pazarlara girmekten mutluluk duyuyoruz. Böylece, yabancılara Türkler'in ne kadar yaratıcı olduğunu ispat ettik" Doğruluk payı var, gerçekten de yaratıcıyız, ne de olsa “Kaynana dırdırını paketleyip ihraç etmek” üstüne bir de bundan para kazanmak ancak bir Türk buluşu olabilir! 
Bu topraklardan çıkabilecek markaları, marka yapılabilecek ürünleri aşağı yukarı bulduk gibi görünüyor. Her ne kadar markalaşma ile ilgili yazıyı yazarken farklılaşma, ayrışma, farkındalık gibi kelimeleri kullanmadan yazıyı tamamlayacağıma dair kendi kendime söz vermiş olsam da gerçekten farklılık deyince dünyaya sunabileceğimiz, ayrışma deyince dünyanın geri kalanından ayrışabileceğimiz o kadar çok nokta var ki. Bunu bilmek de Türk Ekonomisinde olan bitenleri anlamak için ekonomiyi bilmek kadar bu coğrafyayı da iyi tanımak gerekliliğini bir kere daha hepimize gösteriyor. Marka konusundan bu kadar bahsetmişken yazıyı marka olmak konusunda en sevdiğim tanımla bitirelim istiyorum:

Şöyle derler; Bir partide çok hoş bir kız gördünüz. Hemen yanına gidip kendinizi methetmeye başlarsanız ,bu doğrudan pazarlamadır. Arkadaşlarınızdan biri kıza gidip sizi göstererek sizi methederse; bu reklamdır. Ama kız yanınıza gelir ve durup dururken sizi methetmeye başlarsa; çoktan marka olmuşsunuz demektir!

0 yorum:

Yorum Gönder