20 Ocak 2012 Cuma

DURUMİS BETERİS BRE KOMŞİ!

[Mayıs 2010 - Esquire Yazımdan..]
Amerika’ydı, Dubai’ydi derken küresel fırtınada şemsiyesi ters dönenler arasına komşu Yunanistan da girdi işte! “Hayır söyle komşuna, hayır çıksın karşına!” diyen bir milletin evlatları olarak gelin şu Yunanistan meselesine ilkokul tarih bilgilerimizden ve tüm ön yargılarımızdan sıyrılarak son derece objektif bir bakış atalım... 

Geceleri Ege’nin diğer tarafından ışıkları göz kırpan, tatil günlerinde radyoları azıcık kurcalandığında başka bir dilde aynı melodileri duyup karışık hisler içine girmemize neden olan, “Aaa bu şarkı bizim şey değil mi ya?” ya da “Rüzgarsız bi günde karşıya yüzülür!” geyiklerinin başlıca muhatabı, zeytin ağaçları ve damla sakızı kokusu içinde, kuvvetle muhtemelen aynı geyiklerle karşıdan bizi seyreden komşu! Ama diğer taraftan da millli güvenlik nedeniyle savaş uçaklarını Ege Denizi üzerinde Türkiye ile geçen sene 1383 kez it dalaşı yaptıran ve bu işe 477 Milyon Euro harcayıp şu anda batma noktasına gelen kardeş ülke...

Euro Bölgesinin en zayıf halkası olan Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik sorunları, kriz patlak verince iktidar ve muhalefetin birbirini suçlayışını, galeyana gelen halkın tepkisini ve protestolarını izleyince, hele hele de krizin sebep ve sonuçlarını biraz kavrayınca insan gerçekten bir suyun karşısındaki iki halkın birbirine aslında ne kadar fazla benzediğini de çok daha net görebiliyor. Dünya gerçekten koca bir köy, bizler de minicik bir suyun iki tarafında ayrı ayrı yaşayıp birbirinin her hareketini göz ucuyla kesen kan davalı kuzenleriz galiba! Hani şu meşhur Yeşil Vadi’yi bir türlü paylaşamayan Seferoğulları ve Tellioğulları’ndan hiçbir farkımız yok yani!

Kriz nasıl başladı, nasıl bu hallere gelindi gibi klişe bir başlangıç yapmaya hiç gerek yok. Krizin sebeplerini merak edenler bu sayfalarda daha önceki aylarda detaylarıyla bahsedilmiş olan Amerika ya da Dubai kriziyle ilgili yazıları bulup göz atabilirler. Sebepler üç aşağı beş yukarı aynı çünkü. Amerikalıların hesapsızlığı, Arapların Araplığı yerine bu hikayede Yunanlıların Akdeniz kanını koyun, işte size bambaşka bir coğrafyada karbon kopya tekniğiyle üretilmiş bir başka kriz! Küresel kriz bu, bulaşıcı hastalık işte. Kanınıza girip sizi en zayıf olduğunuz yerinizden vuruyor bu meymenetsiz. Avrupa bölgesinde de yaşlı ama pervasızca dekolteli bayan Merkel’in Alamanyasını, kısa boyuyla asla derdi olmayan komplekssiz lider Sarkozy’nin Fransa’sını, Akdeniz coğrafyasındaki tüm ülkelerin erkeklerinin kıskanarak baktığı alemci Berlusconi’nin Italya’sını atlayarak bizim telaşlı Yorgoları devirdi işte bu kriz mikrobu -ya da bu mikrop kriz!

Birkaç ay önce işlerin ufaktan sarpa sarmaya başlamasıyla birlikte finans piyasalarının her daim pusuda bekleyen akbabaları, yani derecelendirme kuruluşları anında sahneye çıktı. Standard&Poor’s, Fitch ve Moody’s hemen ülkenin kredi notunu indirdi. Kendileri kriz müddetince inandırıcılıklarını bir hayli yitirmiş olsalar da yine de panik havası bekleyen piyasaların fitilini ateşlemeye yettiler. Standard and Poor's, kredi notunu düşürmesine gerekçe olarak, Başbakan Yorgo Papandreu'nun açıkladığı tasarrufla ilgili önlemlerin kamu borç yükünde "sürdürülebilir" bir azalma sağlamasının mümkün olmamasını göstermişti. Yani heyecanla önlem paketini anlatan başbakana bir anlamda “Anlat anlat heyecanlı oluyor” gibi son derece moral bozucu bir cevap vermiş oldular. Bunun üzerine Papandreu da artistik bir hareketle ve süratle topu taca atmayı başardı. Bizlerin çok çok yakından tanıdığı “Enkaz devraldık” edebiyatına sarıldı ve önceki hükümetlerin düzeltilmesi imkansıza yakın bir ekonomik tablo bıraktığını açıkladı. Böylece daha biz girmeden, “Enkaz Edebiyatımız” Avrupa Birliği’ne girmiş oldu.

Tüm Yunanistan Ekonomik Krizi boyunca meydana gelen ve belki bizi de en çok ilgilendiren olay Almanların Yunanistan’a Ege adalarını satmasını tavsiye etmesi oldu. İlkokul tarih bilgilerimiz ve iç güdülerimiz de tam bu noktada şahlandı işte. Zenginlerimiz şöyle bir irkildi, hesap makinelerini çıkardı, sokaktaki adam bile ceplerini yokladı.. Acaba birleşip 12 adaları alabilir miydik? Facebook’tan başlayıp en ciddi ekonomi programları düzeyine varana kadar geniş bir yelpazede bu konu enine boyuna haftalarca tartışıldı! Sosyal iletişimin vazgeçilmez dünyası Facebook’ta gruplar kuruldu “İddiaya girerim 12 Adalar için 1 Lira verebilecek bir milyon kişi bulabilirim!” ya da “Yunan Adalarını satın almak isteyenler” tadında son derece ciddi sermaye grupları oluşmaya başladı bile. 

İlginçtir, bu kriz bize adalarda gözü olan ne kadar fazla ülke olduğunu da gösterdi. Örneğin Almanya. Almanya her zamanki ciddiyet ve disiplinini bu konuda da gösterdi. Konuyu bizim gibi kahvehane muhabbeti seviyesinde bırakmayarak ciddi analizler yapmaya başladı. Bu analizlere göre “Yunanistan'ın 3 bin 54 adaya sahip olduğu ve bunlardan sadece 87'sinde insanların yaşadığına işaret edilerek, adaların satışı konusunda Almanya'da bir pazarın da mevcut olduğunu, Hamburg kentindeki "Vladi Private Islands" adlı emlak şirketinin bir ada için 45 milyon euro teklif ettiği” belirtildi. Almanya ciddiydi! Bunun karşılığında elbette biz de ciddi birşeyler yapmalıydık! Yaptık. Hemen Facebooktaki gruplara daha çok arkadaşımızı davet ettik...

Bu arada Yunanistan’da hükümet hemen duruma el attı ve gerçekten çok sıkı bir önlem paketi açıkladı, “Vur deyince öldürmek” deyiminin Yunancada da sağlam bir karşılığı olduğunu gösterdi. Çalışanların maaş ve primlerinde kesinti, benzin, sigara ve içkiye zamlar, ek vergiler peşisıra geldi. Sendikalar örgütlendi, iş bırakma eylemleri yapıldı, parlemento önünde gösteriler düzenlendi. Bu gösterilerde güvenlik güçlerine bazı cisimlerin atılması polis Yorgo’yla polis Mahmut’un tahammül limitlerinin ne kadar benzeştiğini gösterdi ve polis gruba göz yaşartıcı gazla karşılık verdi. Sayısız gösterici ve bir polis yaralandı. Protestocu gruplar sendika temsilcisini yüzünden yaraladı. Ne kadar tanıdık değil mi?

Ekonominin ne kadar bozulduğunu en güzel ortaya koyan şey de şu oldu; krizin en ağır döneminde ülkede müzeler kapandı, arkeolojik bölgeler bakılamaz hale geldi. Ülkenin en büyük gelir kaynaklarından birisi olan turizm de bu şekilde çok büyük darbe yemiş oldu. Hal böyle olunca, Papandreu atladı uçağa, başladı destek ve tabii ki para aramaya. Gittiği her yerden para değil ama bol bol nasihatlar alarak geri döndü. Avrupa Birliği deyince en mühim kararlarda tüm dünyanın adeta ağzının içine baktığı Almanya tüm süreçte ikna edilmesi gereken en önemli ülkeydi, lakin hal böyleyken Merkel Hanım Yorgo’ya hiç yüz vermiyordu.. Sınıf Başkanı nemrut nemrut konuşsa da sınıfın haşarı ve tembel çocuğunu kurtarmak aslında kaçınılmazdı. Çünkü onun başarısızlığı, tüm sınıfın başarısızlığı sayılacak, hatta sınıfın varlığını bir kez daha sorgulatacak hale gelmişti.

Yunanistan Hükümeti, bir yandan kurtarılmak için beklerken bir yandan da kuyruğu dik tutuyor, adeta Çiçek Abbas naifliğinde herhangi bir yardım istemediklerini de her fırsatta söylüyorlardı. Ama aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyorlardı tabii. Papandreu bir açıklamasında Yunanistan’daki finansal istikrarsızlığın Avrupa, hatta ABD için bile büyük bir tehdit yarattığını ifade ediyordu: "ABD için zayıf euro doların yükselmesi anlamına geliyor. Bunun anlamı da ABD'nin dış ticaret açığının artmasıdır. Halen ABD'nin en büyük ticari ortağı AB sarsılırsa, sonuçları açıkça hissedilebilir" Yani ben batarsam sizi de çekerim, ona göre herkes aklını başına alsın diyordu ki haksız da sayılmazdı. Bu tehdit işe yaradı, böylece şerif Obama’dan da randevuyu kopardı bizim Yorgo.

Amerika’nın da desteği ile Avrupa Birliği destek paketi üzerinde çalıştıktan sonra Almanya’nın itirazlarına rağmen hazır olduklarını, Yunanistan’ın talebi halinde yardımın mümkün olacağını açıkladı. Bu esnada Papandreu’dan yardım istemeyiz mesajları gelmeye devam ediyordu. Yalnız işin enteresan tarafı bu kati mesajları verirken Başbakan’ın tam tamına 66.590 mil uçmuş olmasıydı. Papandreu eğer havayollarından mil toplamaya çalışmıyorsa hala yardım istemediğini söylemesinin ne inandırıcılığı kalıyor bilmiyorum! 

Sonuçta, çok taze bir gelişme olarak taraflar anlaştı, Yunanistan’ı kurtarma paketi açıklandı. 30 Milyar Eurosu AB’den, 15 Milyar Eurosu IMF’den olmak üzere 45 Milyarlık bir paket açıklandı. İstemem yan cebimi doldur’cu komşu “Hadi biz istememiştik ama madem verdiniz ortada kalmasın” anlayışıyla paketi tatmin edici bulduğunu açıkladı. Küresel Krizde berbat bir sınav kağıdı veren Avrupa Birliği, pamuk ipliğine bağlı varlığını sürdürebilmek için bu gerçekten de acı reçeteyi yazdı ve uygulayacak. Ancak hem Euro, hem de artık “içinde bir fakiri de olan zenginler klübü” AB, eski cazibesini ciddi anlamda kaybetmiş görünüyor. Her ne kadar halen girmek için kapıda bekleyen, neden beklediği belli olmayan ülkeler olsa da... 

Türkiye bu gidişle anlamsızca ısrarcı olduğu Avrupa’ya girmek konusunda 12 Adaları satın almaktan başka bir formül bulmalı gibi görünüyor ne dersiniz? 

0 yorum:

Yorum Gönder