16 Ocak 2012 Pazartesi

2010 : Bir Uzay Macerası

[ Aralık 2009 - Esquire yazımdan.. ]

Hep bu bilimkurgu yazarlarının yüzünden! Önce 2000 yılında hepimizin uçan arabaları olacak,ayda yerleşim başlayacak, roketli botlarımızla, parlak kıyafetlerimizle dolaşacağız, robotlar etrafımızda fink atacak sandık, olmadı. Kendi kendimize yarattığımız 2000 ilüzyonunun üzerinden tam 10 sene geçti, dile kolay.. Bu sefer de bilim-kurgu filmlerindeki 2010’ları hatırlayıp moralimiz bozuluyor. Tipik bir yılbaşı yazısı yeni seneden neler bekleneceğini yazardı, bu yazıda ise “2010’dan Neler Beklememeliyiz?” sorusunun cevabını birlikte arayacağız..

Hatırlayın, sene 2010 dendiği zaman neler geçerdi kafamızdan, 80’li-90’lı yılların bilim-kurgu filmlerinde. 2000 yılı yeni milenyum demekti, herşey çok farklı olacak, yaşam biçimleri hiç olmadığı şekilde kökten değişecekti. Hele ki 2010 senesi, artık herşeyin biraz daha oturmuş olduğu, tüm teknolojilerin, yeniliklerin sindirilmeye başlandığı, uçan arabaların bizim için Beşiktaş-Kadıköy motoru kadar gündelik hale geldiği yıllar olacaktı hesapta. Ama çoğu zaman olduğu gibi bu kez de evdeki hesap çarşıya uymadı. İnsanoğlu tuhaf, kendisine çok yüksek beklentiler koyup sonra gerçekleşmeyenler için de hayal kırıklıkları yaşıyor. Bu durum da piyasalarda sıkça kullanılan “Beklentileri satın al, gerçekleri sat!” sözünü bir kez daha haklı çıkarıyor aslında. Beklentileri çok yüksek tutmamak, gerçekçi hedefler koymak büyük yıkımlar yaşamamak açısından hayati önem taşıyor. O yüzden gelin ayaklarımız biraz yere bassın, bu yazıda 2010 yılından neleri beklemememiz gerektiğinden bahsedelim..

Uçan Arabalarımız Olmayacak...

En can sıkıcısıyla başlamak istemezdim ama maalesef durum bu. Kimimiz 20 senedir, kimimiz 30 küsür senedir bu hayalimizin gerçekleşmesini bekliyoruz. Bizim nesil bunu görmeden buralardan ayrılırsa eminim bir gözü açık gidecek. Ama öyle görünüyor ki en azından 2010’da da bunu göremeyeceğiz. Bu hayalimizin gerçekleşmesinden birinci derecede sorumlu olan otomotiv sektöründe maalesef işler pek iyi gitmiyor. Sadece Amerika’nın değil, dünyanın otomobil devi General Motors şirketi küresel kriz ve isabetsiz yatırım kararları nedeniyle geçtiğimiz sene iflasın eşiğine geldi. Kuyruğu dik tutmak, durumu düzeltmek için yaklaşık 3 milyar Euro civarında bir kaynağa ihtiyacı olan GM, geçtiğimiz yıl 50,000 kişinin işine son verdi ve Opel markasını satışa çıkardı. Sadece GM değil, diğer dünya devleri de birleşmeler, küçülmeler, tedbirlerle ayakta duruyorlar. Yani dünya ekonomisinin dinamo taşlarından olan otomotiv sektöründe işler pek iyi gitmiyor. Maalesef bununla yüzleşmemiz gerek, uçan otomobil hayallerimiz en iyi ihtimalle bir başka bahara kalacak ve daha kötüsü sanırım uçtuğunu gördüğümüz tek şey bir süre daha sadece benzin fiyatları olacak...

Benzin yerine hidrojen ya da su kullanmayacağız...

Benzin fiyatları demişken, tükenen petrol kaynaklarının yerine kullanılabilecek alternatif kaynaklar bulmak dünya ekonomisini son dönemlerde en fazla uğraştıran konulardan biri. Bu konuda diğerlerinden bir adım öne çıkan madde ise hidrojen. Hidrojenin alternatif bir yakıt olarak kullanılabilmesi için, öncelikle sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmeye başlanması, ardından da depolama ve dağıtımının ekonomik altyapısının kurulması gerekiyor. Londra’da yakıt pili ile çalışan otobüsler denenmeye başlanmış olsa da, görünen o ki 2010’a yetişmez! İşin iyi tarafından bakmak gerekirse, bu durumda 2010 yılında bizlere Merter civarlarında Hidrobüs itme ihtimali pek görünmüyor. Bir süre daha hidrojen gücüyle değil, yolcu gücüyle çalışan teknoloji harikası metrobüslerimizle yetinmek durumunda kalacağız anlaşılan.
Bir diğer bitmeyen fantezi ise suyla çalışan arabalar. Ancak su kaynaklarının da petrol kaynaklarıyla aynı hızda tükenmeye başlamış olması bu hayali de başlamadan bitirecek gibi görünüyor. Ne de olsa bazı Arap ülkelerinde bir şişe su, bir şişe benzinden daha pahalı. Yine de petrol savaşları yerine su savaşları, benzin pompaları yerine su tabancaları fikri bize çok daha sempatik gelmişti aslında..

Milli Takım Türkiye Ekonomisine 350 Milyon Dolar kazandıramayacak...

Son dakikasına kadar yüreğimiz ağzımızda takip ettiğimiz bir eleme serisinin sonunda Türkiye Futbol Milli Takımı maalesef 2010 Güney Afrika Dünya Kupası finallerine kalmayı başaramadı. Hevesimizi kursağımızda bırakmanın yanısıra, milli takım finallere kalamayarak ülke ekonomisini reklam, tanıtım, sponsorluk ve ilan gelirinden oluşan yaklaşık 350 milyon dolarlık bir kaynaktan da mahrum bırakmış oldu. Sporun sadece bir eğlence değil, aynı zamanda dev bir endüstri olduğunu tatsız bir şekilde tecrübe etmemize neden olan bu olay, en popüler hobileri teknik direktörlük ve ekonomi profesörlüğü olan kamuoyumuzda derin bir infial yarattı. Türkiye olmadan oynanacak tatsız tutsuz, sürprizsiz, son dakika gollerinden ve artık dönmez denilen yerlerden dönen maçlardan yoksun bir dünya kupası da tüm dünyaya armağanımız olsun!

Her işimizi robotlar yapmayacak...

Aslında bu bir yönden de sevinmemiz gereken bir haber. Bıkıp usanmadan izlediğimiz bilim kurgu filmlerini hatırlayın. Dünyayı istila eden, insanlarla savaşan robotlar! Gerçi bu tehdit kısmen gerçekleşmiyor da değil. Ne de olsa robotlar dünyamızı olmasa bile işlerimizi istila etmeye başladılar. İşsizlik tüm dünyada çığ gibi büyüyor; Avro bölgesinde işsizlik oranı %9’larda, Amerika’da %10’un üzerinde, ülkemizde %13’lerde... Birçok emek yoğun sektör inanılmaz bir hızla mekanize oluyor, istihdam edilen insan sayısı düşürülüyor, kimi işleri sadece makineler yapıyor. Finans sektöründen örnek vermek gerekirse, kısa bir süre öncesine kadar insanların yaptığı “Arbitraj” işlemlerini şu an birçok dev finans kuruluşunda sadece yazılmış programları kullanan bilgisayarlar yapıyor. Bu iş için çalıştırılan havalı brokerlar, çoktan yerlerini yemeyen, içmeyen ve en önemlisi prim istemeyen bilgisayarlara bıraktılar bile. Yani robotlar beklenen hızla olmasa bile tehdit oluşturmaya başladılar insanoğlu için! O zaman tedbiri elden bırakmamalı, düşmanı kollamalı, gece yatarken mutfak robotunu göz ucuyla kontrol etmeli, mümkünse fişte bırakmamalı! Robot milletine güven olmaz.

Altın popülaritesini yine kaybetmeyecek.

Sıkıntılı ve dalgalı piyasaların güvenli limanı, vazgeçilmez yatırım aracı Altın bu sene de çok konuşulacak. Etkisi azalmış olsa da tüm dünyanın ensesinde soğuk nefesini hissettiği küresel kriz sona ermediği sürece altın da sahneden inmeyecek gibi görünüyor. Gelecek sene sonu için fiyat tahminleri 400 dolarla 4000 dolar gibi inanılmaz bir aralıkta seyreden altın abartılı tahminlere kulak asmadan ağır ve emin adımlarla yoluna devam ediyor. Altının popülaritesini yeniden artırması ile kulislerde eski altın klişeleri de ekonomi sohbetlerindeki yerlerini yavaş yavaş alıyorlar. Özellikle geçtiğimiz ay çıkan IMF’nin sahip olduğu rezervden 200 ton altın satacağı haberi piyasalarda enine boyuna tartışılıp analiz edilirken, alt başlıkları olan “200 ton altın kaç odaya sığar?” , “IMF Altınlarını gizli bir mağarada saklıyormuş” , “IMF’nin Altınları İkiz kulelerin temelindeymiş” gibi keyifli sokak ekonomisi söylemleri de konuşulmaya başlandı bile. Yani magazin diliyle söylemek gerekirse: “Ekonomi dünyasının değişmez klasiği Altın, 2010’da da çok moda!”

Işınlanma bu yıl da icat edilemeyecek.

İstanbul trafiği ile ilgili olarak yapılan ve sonuçları TBMM’ne de sunulmuş olan bir araştırmaya göre İstanbul’da yaşanan 45 dakikalık bir trafik sıkışıklığının ülke ekonomisine maliyeti tam 2 milyar dolar! Telaffuz etmesi de hayal etmesi kadar zor bu rakamın büyüklüğünü ve dünya ekonomisine maliyetini doğru değerlendirebilmek için önce gün sayısıyla, sonra dünyadaki ülke sayısıyla çarpın. Sonra da lütfen bana ışınlanma gibi insanlık için ulvi bir amaç dururken İsviçre’li bilim adamlarının neden hala şampuan, deterjan, aktif madde gibi gereksiz uğraşlarla vakit harcadığını açıklayın! Trafikte mahsur kaldığımız her dakika şüphesiz, ışınlanmanın önemini daha iyi kavramamızı sağlıyor. Türk Bilim adamları daha maalesef hayatta kalma kavgası verirken, İsviçreli Bilimadamları o reklam senin, bu reklam benim mükemmel temizlik ve “aktif madde” peşinde koşarken, CERN laboratuvarlarında evrenin en büyük sırrını aydınlatacak olan Hadron Çarpıştırıcısı deneyi kendini bilmez bir kuşun düşürdüğü bir ekmek parçası yüzünden durma noktasına gelmişken görünen o ki; biz ışınlanmayı daha çok bekleyeceğiz.

Victoria’s Secret Defilesinden Mahrum Kalmayacağız!

İtiraf etmek gerekirse bu maddeyi yalnızca Victoria’s Secret Defilesi olmadan Yılbaşı olmaz diye koydum! Ama ille de bir yerinden ekonomiye bağlamak gerekiyorsa buyrun: Victoria’s Secret’ın senelik cirosu 4 milyar Dolar civarında!
Herkese mutluluk dolu, güzel bir 2010 dilerim.

0 yorum:

Yorum Gönder