6 Şubat 2012 Pazartesi

EKONOMİDE "BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR!"

-EYVAAAH! SEVGİLİLER GÜNÜ GELİYOR Dİ Mİ?!?" 
ANONİM

Eskiden Belirli Gün ve Haftalar kitaplarımız vardı hatırlar mısınız.. Hani 23 Nisanından 19 Mayısına, Yerli Malı Haftasından Kabotaj Bayramı’na kadar tüm özel günler toplandığı ve istisnasız her gün için birbirinden başarılı şiir ve kompozisyonların bulunduğu... Internet çocuklarınının hiç hatırlayamayacağı, ancak ansiklopedi neslinin hatıralarında kalan bu güzide kitaplarda bahsi geçen günlerle ilgili şiirler bilgiler ve kompozisyon örnekler bulunur, bu başucu eserleri ev ödevlerimiz için başlıca esinlenme kaynağı olurdu.
Bu yazı bu özel zamanları yaşamış olan ansiklopedi nesline gelsin... [Esquire - Ekim 2010 yazımdan]


Ekonomide Belirli Gün ve Haftalar deyince tanıma ekonomi için özel önemli bulunan, ekonomik canlılık yaratması açısından çoğunlukla da suni bir şekilde pompalanmış özel günler giriyor. Örneğin sadece perakendeciliği  teşvik etmek için gereğinden çok şişirilen sevgililer günü, yılbaşları, anneler günü, babalar günü gibi günler. Bunların tümü de yarattığı tüketim dalgası nedeniyle ekonominin belirli gün ve haftalarını oluşturuyor. Bu günler o kadar önemli ki mali piyasalar için yapılan trend tahminlerinde etkili oluyor, şirket karlarında belirleyici oluyor. Yani neresinden bakarsak bakalım büyük bir ekonomik önem taşıyor. Şöyle bir göz atalım...

Sevgililer Günü

Bir sevgilisi olmayanlar tümü ve sevgilisi olanların bir kısmı için işkence gibi geçen bir gündür sevgililer günü. “Aman sevgilim ne gerek var, zaten gavur icadı bi gün” le başlayan konuşmalar genellikle “Yanii bilmiyorum da Aslı’nın sevgilisi 1000 tane gül getirmiş en azından yaneeeee” yle biter. Bu günde ne yapılsa azdır, ne söylense nafiledir. Korkunç bir kıyaslı değerleme, inanılmaz bir karşılaştırmalı ekonomi işlemektedir. Aslı’nın sevgilisinin gülleri sevgiliniz için her zaman sizinkinden daha parlak, sizin kolyeniz Aslı için her zaman sevgilisinin hediyesinden daha güzeldir. O gün adeta Aslı’nın sevgilisine düşman olmanız için yaratılmıştır. Parmakla gösterilecek kadar az çift bu günü gerçekten pas geçebilirken, parmakla gösterilemeyen pek çoğu bu alışveriş çılgınlığının esiri olacaktır. Örneğin geçtiğimiz senenin Sevgililer gününde bir günde toplam 642 Milyon TL.lik alışveriş yapılmış. Bu rakam aynı senenin Anneler ve Babalar Günündeki harcalama rakamlarından daha fazla. Ancak 2010 yılının rakamı 639 milyonla önceki senenin altında kalınca kadın egemenliğinde olduğu açıkça hissedilen basınımız bile başlıklarıyla hemen bu durumu kınamış: “Sevgililer ucuza kaçtı!”   

Anneler Günü

Duygu sömürülerinin ve “Satış için her yol mübahtır” anlayışının ayyuka çıktığı günlerden en önemlisidir Anneler günü. Ajitasyon kokan reklamlardan en ciddi haber bültenlerine kadar nereye baksanız annenizi görmezsiniz maalesef ama tüketim canavarını rahatça görebilirsiniz! Sevgi dolu türkülerle annemize verelim dediğimiz şey çoğunlukla bir demet kır çiçeği olmaz bu dış güçlerin etkisiyle. Zavallıcıkların tüm hayatının ev işi olması gerektiğini teyid edercesine tost makinaları, mutfak robotları en popüler hediyelerdir. Tabii son yıllarda sevgili, anne, kızkardeş gözetmeksizin habitatımızdaki tüm bayanlara almamız beklenen “tektaş”lar da son dönemlerin favori hediyesidir. Hediyenin düşünülmüş olması değil, kesinlikle karatı önem kazanmaktadır bu noktada. İster mücevher olsun, ister tost makinesi, isterse güzel bir haber anneleri her zaman memnun etmek en kolayıdır neyse ki. Anneler gününden dolayı tüketim düzeni memnun olur mu derseniz, rakamlar fena değil. Sevgililer hediye aldırmakta daha başarılı olsa da anneler için de geçtiğimiz sene 600 Milyon TL  civarında harcama yapmışız. Aman onlar bizi dokuz ay karınlarında taşımış, biz 600 milyonluk tost makinesi almışız çok mu?         

Babalar Günü

Etki olarak anneler gününün gölgesinde kalsa, hasar olarak Sevgililer gününün yanına bile yaklaşamayacak olsa da önemli günlerden biridir Babalar Günü. Annelere olan ilgiliyi delicesine kıskanan bir babanın buluşu mudur, yoksa çocukluğunda duyduğu “Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?” travmatik sorusuna “Annemi” diye cevap vermiş bir çocuğun bitmeyen pişmanlığından mı kaynaklanmıştır bilinmez ama babalarımız da tüketim maratonunda unutulmamıştır. Babalar alınan hediyeleri ya önemsemez ya önemsememezmiş gibi davranırlar. Bu pervasızlık da genellikle onlara yanlış bedende alınmış ama değiştirilmeye üşenilmiş bir dolap dolusu gömlek ya da aynısından altı kravat olarak geri döner. Babalar günü, çocuklar ve anneler tarafından babanın asla beğenilmeyen giyim tarzını düzeltmek için de önemli bir fırsat olarak görülür. Bu nedenle başlıca hediyeler gömlek, ayakkabı ve kravattır. Traş makinası da son yılların yükselen bir eğilimi olsa da cilt ya da saç bakım ürünleri halen pek rağbet görememektedir. Son birkaç yıldır sürpriz bir şekilde artan harcama miktarının ise elektronik aletlerden kaynaklandığı tahmin ediliyor. Bu yıl atağa geçen babalar 714 milyon TL lik alışveriş yaptırmış. Yaptırana değil, yapana bak deyip buradan da annelerimize pay çıkarmak biraz fazla mı yanlı bir  bakış açısı olur acaba?

Yılbaşı

Kırmızılar giyinmiş şişman bir adam beyaz sakalını sıvazlayarak “Hohoho” diye bağırıyor ve biz çılgınlar gibi alışveriş yapmaya başlıyoruz. Şimdi gelin de Pavlov’a hak vermeyin! Santa Claus denilen ve aslında Anadolu’nun bağrından kopup geldiği kabul edilen bu kostümlü eleman, arada anlaşılamayan bir sebepten takvim başlangıçlarında herkesin birbirine çıldırasıya hediye vermesini salık vermiştir. Milattan sonra 300 yıllarında aklına geldiği tahmin edilen bu saçmalık, ölümünden yüzlerce yıl sonra dünya ekonomisine hayat veren cin pazarlama fikirlerinden birisi olacaktır. Kırmızılı amca böylesine acımasız bir amaca alet olduğunu bilmeden bacalardan sarkmaya çalışırken bizler sadece bu sene kendisinin doğduğu sınırlar içerisinde ve bir gün içerisinde tam tamına 665 Milyon TL.lik alışveriş yapmayı kendisine ve aziz hatırasına bir borç bilmişiz. Kaldı ki ülkemizde dini sebeplerden dolayı yılbaşı kutlamayı reddeden büyük bir grubun da olduğunu unutmamak gerekiyor. Ama bu grubu da dahil ederek rahatlıkla söyleyebiliriz ki yılbaşları, ister hediyeler, evde ve dışarda yapılan eğlenceler, seyahatler,  tatiller tarafından bakın, ister dansözlere yapıştırılan paralar yönünden görün ekonominin harcama tarafında ana damarlarından biri. 
Hadi sloganı da şu olsun: “Yılbaşı... MS. 300 yılından beri anlamsızca aldırır!”       

Bayramlar & Seyranlar


Bir sonraki yılın ajandasını ilk gördüğümüzde hemen tatillerin kaç gün olduğunu hesaplayan bir milletin evlatlarıyız, hiçkimse inkar etmesin! Bir bayram haftasonuna denk gelirse karalar bağlarız. Eğer ki hafta ortasına denk gelirse hemen daha tatil birleştirilmeden tatil programlarımızı yapıp kulağımızı tatilin uzatıldığıyla ilgili haberlere veriririz. Üç buçuk günlük tatillere yaşanmamış gözüyle bakarız, gözümüz hep büyüktedir, gelmekte olan dokuz günlük tatilde! Hal böyle olunca bu bayram dönemlerini harcama yapmadan, almadan-vermeden, ekonomiye can vermeden geçirmemiz düşünülemez. Resmi bayramlar genellikle tek gün olduğu için bu konuda verimli tatiller genellikle dini bayramlardır. Eş-dost ziyareti, Kurban kesme, el öpme ve “bi Antalya-Bodrum yapma” gibi ananelerin hepsini eksiksiz yerine getirmeye azami gayret sarfederiz. Bayram günlerinin ve uzun tatillerinin klişesi olan ve tuhaf bir şekilde alıtığımız trafik kazası haberleri bile birkaç günlüğüne kaçıvermeye engel değildir. Bu durumda bayramların ekonomik faturası da hayli kabarık haliyle. Bu yıl sadece Ramazan Bayramı arefe gününde kredi kartlarımız marifetiyle tam tamına 395 Milyon TL tutarında alışveriş yapılmışken, bayram tamamında aynı şekilde 1 milyar 263 milyon liralık harcama gerçekleştirmişiz. Bu rakamlar kredi kart verileri olduğu için peşin alışverişlerin ve henüz kredi kartı teknolojisiyle tanışmamış olan el öpme-harçlık alma işlemlerinin de bu rakama dahil olmadığını belirtmekte fayda var. Ama yakın zamanda dahil olmayacağı anlamına da gelmez tabii. Zira gümbür gümbür gelen playstation neslinin dedelerin ve ananelerin ellerini öpmeye mobil pos cihazlarıyla gelmesine bence sadece birkaç yıl kaldı!   

Görüldüğü gibi ekonominin de kendine özgü belirli gün ve haftaları var. Bu dönemlerde tüketim çılgınlığı öyle bir boyut alıyor ki dışında kalmak imkansız hale geliyor. Yani biz oraya bakmasak da onlar hep baktığımız yerde oluyor. Kısacası bu gün ve haftalar o kadar belirli ki bunlardan kaçış ihtimali de çok fazla yok. Madem kaçış yok, o zaman biz de zevk almaya bakalım. Biz biz olalım, eşimize, sevgilimize, ailemize hediye almak için bu günleri beklemeyelim!

0 yorum:

Yorum Gönder