(Aralık 2012- Esquire) Bu sayfaların düzenli okuyucuları hatırlayacaktır,
geçen yıl burada emekli şampiyon bir at olan “Kafkaslı”nın hikayesini
yazmıştım. Hikaye çok keyifliydi çünkü ”Kafkaslı” başarı dolu kariyerinin
ardından nihayet dinlenecek, sadece
çiftleşecek, yani keyifli bir tabirle “Yattığı yerden para kazanmaya devam
edecek”ti.. Peki hikayenin devamı gerçekten böyle mi gerçekleşti? Buyrun, ancak
bu topraklarda yaşanabilecek bir “başarı” hikayesini dinlemeye..
"Başarı.."
Herkesin istediği, kimsenin tam olarak ne olduğunu bilmediği halde uğruna zaman
zaman ciddi bedeller ödenebilen, büyülü
ama bir o kadar da muğlak bir kelime. Kelime küçük, ama içini öyle bir
doldurmuşuz ki uğrunda yapılmayacak şey yok, iş hayatında, aşk hayatında, maddi
ve manevi, tek ihtiyacımız, dünyevi kriterlerde değerlendirildiğimiz tek
kavram. Hal böyleyken neyse bu “başarı”,kundaktan çıkar çıkmaz yakamıza
yapışıyor. Anaokulunda başlayan “Çok başarılı maşallah en güzel o boyuyor”lar
iş hayatında “Çok başarılı, bütün sunumları o hazırlar” ya da “3 senedir yıllık
izin kullanmadan çalışıyor”a getiriyor bir anda bizi.. Boya kalemleri
ipad’lere, sırf keyif için yapılan resimler “fizibilite”lere döndü bile
çoktan.. Özel hayata gelince, buradaki başarı hepsinden daha da göreceliyken
iyi bir evlilik, mutlu bir yuva gibi öğretilmiş gerçeklikler “başarı” olarak
sayılıyor. Bu kadar belirsiz, ama hayatlarımız üzerinde bu kadar da etkili
başka bir kavram var mı derseniz, şahsen benim aklıma gelmiyor.. Ademoğlunun kendi hayatınız zorlaştırmak için
icad ettiği bir kavramken bu “başarı”, hız kesmeden etrafındaki her canlının da
hayatını zorlaştırmak için kullanmayı biliyor bu kavramı insan denen.
Size anlatacağım
hikaye, şampiyon bir atın, Kafkaslı’nın hikayesi. Katıldığı 127 yarışın 64
tanesinde birinci olmuş, ismini bu işlerle ilgilenenlerin kalplerine de,
kuponlarına da kazımış bir efsane isimdi Kafkaslı. Dünya Arap Atı Organizasyonu
(WAHO) tarafından Türkiye’de 2006 yılının en iyi Arap atı seçilmişti. Bunun
yanında sahibi için de harika bir yatırımdı Kafkaslı. Yaklaşık 51.000 Türk
Lirasını birkaç yıl içinde dokuz milyon liraya çıkaran geri dönüşü hızlı,
keyifli, müthiş bir “yatırım”!
Aslında hikayesi
pek de keyifli başlamamıştı Kafkaslı’nın.. 2004 yılında sahibi tarafından satın
alındığı açık artırmada arka ayaklarında çıplak gözle gayet net görülebilecek
büyüklükte yarıklar vardı. Bu nedenle açık artırma çok uzamadı, 40.000 TL’den
başlayıp 51.000 TL’de sona erdi. Hatta
takip edenlerin ve anlayanların bir çoğu da “Bu fiyat etmez” diye yorumlamıştı
fiyatı. Ancak Kafkaslı, yaklaşık 4 ay sonra katıldığı ilk yarışı birinci olarak
bitirdi. Ardından gelen iki yarışı da! Bir anda dikkatler çekilmeye başlamış,
olmaz denen olmuş, sakat at şampiyon ata dönüşmüştü!
Yarışlar ve
şampiyonluklar birbirini kovaladı, yaramaz denilen Kafkaslı bir efsaneye
dönüşmüştü bile. Bu toprakların sıfırdan kahramana, kahramandan sıfıra
dönüştürebilme hızından ve huyundan habersiz zavallı at, sadece işini yapıyoır;
koşuyordu! Ödüller, madalyalar darken 2009 yılında efsane, performansının ve
spor hayatının doruğuna çıkmıştı. Bir başka efsane olan “Turbo” isimli atı
burun farkıyla geçerek en büyük olmuştu! Ta ki 2010 yılında sakatlandığı ve
emekliye ayrılmak zorunda kaldığı yarışa kadar. 2010 yılında sakat olduğu
bilinmesine rağmen koşturulduğu da iddia edilen Ankara’daki son yarışının
ardından Kafkaslı emekli oldu. 25 Aralık 2010 günü kendisi için yapılan anlamlı jubile ve heykelinin nereye
dikileceği tartışmalarıyla birlikte..
Bu memlekette
heykeli dikilen sporcuların sonrasında neler yaşadıkları zaten hepimizin
malumu. Ama Kafkaslı’nın başına gelenler gerçekten “Keşke o kadarla
kalsalarmış” dedirtiyor. O dönem, yani efsanenin emekli olmasıyla birlikte bu
satırlarda da hatırlayabileceğiniz gibi damızlığa çekileceği, nihayet
koşturmalarının ve hırsların biteceğini ve Kafklaslı’nın “Artık yattığı yerden
para kazanacağı”nı yazmıştım. İşin ekonomik yanı ilginçti, çünkü o zaman da
hesaplamasını bu satırlarda yaptığımız gibi efsane at, yılda ortalama 80 kere
çiftleşecek, bu işlemlerin her birinden 10.000 TL alarak yılda yaklaşık 800.000
TL.lik bir geliri çok da keyifli bir yolla yaratacaktı. İşin insanı kısmında
ise ömrü boyu hırsların kurbanı olmuş olan bir güzel yaratık nihayet hayatını
daha normal bir şekilde sürdürebilecekti. Hikaye güzeldi, finali güzeldi,
hepimizi heyecanlandırmıştı…
Ama öyle olmadı!
Kafkaslı, bir
kaç ay önce bizler pek de eğlenceli ve zevk dolu bir hayatı yaşadığını hayal
ederken, kalp krizi geçirerek hayata veda etti. Çiftleşmesini kolaylaştıracak
ve artıracak bazı ilaçları bünyesinin taşıyamadığı iddiasını arkasında
bırakarak.. Sahipleri şampiyon atı para hırslarına kurban etmekle suçlandılar.
Tuhaflıklar burada da bitmiyordu. Şampiyon atın değeri 1.2 trilyondu. Ve hazır olun!
Efsane 50.000 TL tutan sigorta primi yüksek bulunduğu için sigortalatılmamıştı!
İşte tam bu topraklara özgü bir hırs, başarı, rekabet öyküsü..
“Başarı lanetli
bir hastalıktır” der İngilizler. Çünkü bir kez bulaştı mı, sizden her zaman
beklenecektir! Şampiyon bir atı bile emekliliğinde rahat bırakmamış bir
lanettir başarı dediğimiz insan icadı. Sakatlandığı yarışa sakatlığı bilinerek
sokulduğunu iddia eden de var, yarış hayatının son yıllarını tam bir eziyet
gibi şehirden şehire dolaştırılarak geçirdiğini de. Kalp krizi geçirmesini daha
fazla çiftleşebilsin diye verilen ilaçlara bağlayanlar da hiç az değil. İşimiz
elbette bu dedikodular üstüne yorum yapmak değil. Ama kesin olan birşey var,
kimsenin kendisinden beklemediği bir anda beklenmedik olağan üstü bir
performansla şampiyon doğduğunu ispat etti Kafkaslı. Ama maalesef bu
topraklarda biz şampiyonlara pek iyi davranmayız ve sen bunu çok acı bir
şekilde öğrenmiş oldun şampiyon!
İster ekonomik
tarafından bakıp altın yumurtlayan tavuğu her seferinde nasıl doğduğuna pişman
ettiğimizi, ister insani tarafından bakıp bir canlıya, hem de bir şampiyona hak
etmediği bir hayatı yaşatıp hiç hak etmediği bir son hediye ettiğimiz çıkaralım
bu hikayeden..
Ama ne olursa olsun bir gerçek var ki; o da, kendi “başarı” ölçütlerimize
göre yarış atları gibi yaşadığımız hayata gerçek yarış atlarının bile
dayanamadığı..
Haydi şimdi
projelerimize, sunumlarımıza, toplantılarımıza, boya kalemlerimize…