29 Aralık 2011 Perşembe

KRİZİN SORUMLUSU : ATARİLER !!!

[ Aralık 2008 - Esquire ]

Küresel Krizin suçlusu bulundu! Atariler!

Global kriz Amerikan seçimlerinin gündemdeki etkisiyle biraz geri plana düşmüş, piyasaların ilk anki ateşi biraz düşmüş olsa da tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de iş dünyasının tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmakta...İlk önlemler alındı, yangına su sıkıldı, kimi binalar tahliye edildi, kimileri yanmaya bırakıldı...Ancak mahallede ilk panik bitince şu soru sorulmaya başlandı: Kim çıkardı bu yangını? Yangın o kadar büyüdü, suç mahali o kadar kirlendi ki bulunan suçlular yetmedi. Dahası lazımdı...ama sonunda öyle enteresan bir suçlu bulundu ki hepimiz şaştık kaldık! Hani şu bizim neslin sokakla bağlantısının kopmasına ilk neden olan, birdirbir’in, uzuneşşeğin, çelik çomağın ve hatta taştan kalelerle yaptığımız o doyumsuz futbol maçlarının bir anda pabucunu dama atan Atariler! Bunca şeyin sorumluluğu binmişti zavallı Atarilerin omzuna.. Obeziteden tutun da göz bozukluklarına kadar. Ama Küresel Finans Krizi??? Yok artık! 



Atarime dokunma! 

Atari tanımı bizim nesil için bir fenomendir ve kapsamı çok geniştir. Biz erkeklerin traş bıçağına jilet dememiz gibi bir genellemedir, tek bir markayı değil, tüm 1. nesil bilgisayar oyunlarını, commodore’ları, sonra gelen gameboy’ları ve Play Stationları da kapsar...kısacası annelerimizin, kız arkadaşlarımızın hatta evli olanların hanımlarını da dahil edersek hayatımızdaki tüm bayanların gıcık olduğu, sabahlara kadar bizi kilitleyen bilgisayar oyunlarının tümü Atari’dir ve hep öyle kalacaktır bizim nesil için...

Gelelim canım Atari’mizin ve “Atari Nesli” denilerek genellenen bir neslin Küresel Finans Krizi isimli korku filmine hem de en itibarlı iktisatcılar tarafından nasıl dahil edildiğine. Aslında bu tartışma kriz öncesinde de var olan, ancak kriz nedeniyle tüm geçmiş ekonomi teorilerinin yeniden tartışılmasıyla yeniden gündeme gelen bir konu. Çalışanların, iş hayatında içine düştükleri krizleri, karşılaştıkları sorunları aşma şekilleri üstünde yetişme koşullarının, kişilik gelişimlerinin oluşumu esnasında içinde bulundukları dönemlerin, sosyoekonomik ve kültürel koşulların etkilerini irdeliyor. Buna göre şu an iş hayatında faal olan 3 nesil var;

Baby-boomers (1946 – 1964) Nesli : 

İkinci Dünya Savaşı sonunda, şimdilerde bizde de “En az 3 çocuk yapınız!” çağrısıyla tartışılan “çoğalalım güzelleşelim” felsefesi benimsenmişti. Bu dönemde bebek yapmanın teşvik edilmesi nedeniyle döneme bu ad verilmiştir. Şu an tüm dünyada şirketlerde en üst yönetici seviyesinde bulunan bu neslin karakteristik özelliği kendisinden sonra gelen nesillere göre daha muhafazakar olması, en üretken ve toplumsal bilinci en yüksek nesil olması.

X Nesli (1964-1975 arası doğanlar)

Bitiş tarihi konusunda kesin bir fikir birliği olmamakla beraber bu neslin 1977 doğumlularla bittiği genel olarak kabul gören kanı. Kendisinden önce gelen neslin işi herşeyin önünde tutmasına tepki olarak X nesli özel yaşantısını ve ailesini ön plana koymuştur. Buna rağmen, seçim aşamasında ve karar süreçlerinde kriterlerinin en başında para gelmektedir. Kendisinden önce gelen nesillere benzemediği için X nesli adını alan nesil, formaliteden nefret etmesiyle öne çıkıyor. X neslinin dikkatini çekebilmek için televizyonu kullanmak yeterli oluyor.

Y Nesli (1977 ve sonrasında doğanlar) (Generation Why – “Neden?” Nesli) 

En çok benzeştiği X Neslinin aksine Y Neslinin dikkatini çekebilmek çok kolay değil. Uzmanlar bu nesli “pazarlama yapılabilmesi ve dikkatinin çekilebilmesi en zor nesil” olarak tanımlıyorlar. Bunun nedeni algısının büyük kısmına hitap eden televizyonun başında yetişmiş X neslinin aksine Y Neslinin bir elinde TV kumandası, kulağında walkman-mp3 çalar ya da şimdilerde ipod, diğer elinde bilgisayar oyunu olması, algısının son derece bölünmüş olması ve hem tüketimde hem seçimlerinde açgözlü davranmaları. “Fişe bağlı bir jenerasyon” olarak da tanımlanan Y Neslinin dikkatini tek bir mecrada toplayamaması ve açgözlülüğü, durağan görüntüler yerine sürekli ve büyük bir süratle değişen görüntüler görmek istemesi en tipik özelliklerinden. (Şu anda hepimizin kulağında “Bi kanalda kalsana yavruum!” sözü çınlamıştır herhalde!) Y Nesli şüpheci ve sürekli olarak “Neden?” sorusunu soruyor. Bu nedenle de iş hayatında alışılageldik çalışma biçimlerini ve kalıpları sürekli sorguluyor. Bu da ya serbest çalışma oranını artırıyor, ya da daha nadir de olsa iş hayatında kalıplaşmış çalışma şekilleri olan köklü kurumlarda değişime yol açıyor. 

Finans Piyasasında Kamikaze Nesli

Atari Nesli, MTV Nesli, Kamikaze Nesli, Commodore Nesli de bu popüler nesle verilen isimlerden bazıları... İstatistiksel olarak günümüz iş hayatında genellikle serbest çalışmayı tercih ettiğini ya da reklam, sanat gibi yaratıcılık gerektiren işlerde yoğunlaştığını görsek de finans dünyası içinde de Y Nesli büyük ve çok önemli bir yer tutmakta. Özellikle günde ortalama 10 saatini bilgisayar ekranı başında geçirmek önceki nesil çalışanlar için yorucu, yıpratıcı ve hatta sıkıcı olabilecekken Y Nesli çalışanlar için bu durum normalin çok da dışında bir koşul oluşturmuyor. Kendi özel yaşantısında da sürekli “online” yaşayan bir jenerasyon için gün içerisinde ekran karşısında geçen saatler önceki nesil çalışanlara oluşturduğu kadar büyük bir sıkıntı oluşturmuyor..Buna ilaveten hızlı karar alma, gelişen teknolojiye çok hızlı adapte olma gibi özellikler bu neslin içinde bulunduğumuz dönemde özellikle finans piyasasında brokerlık gibi hız ve stres yönetimi gerektiren, ağır koşulları olan zor işlerde başarılı olmasını sağladı. 


Ha Pac-man, Ha Borsa !

Bu yoğun finansal işlerde elde edilen gözle görülür başarılar, hızlı karar alabilme yeteneği ile birleştiğinde bu jenerasyon finans piyasasında hızla “karar verici” seviyelerde yer almaya başladı. Trader, broker, portföy yöneticisi, fon yöneticisi gibi kademelerde hızla Y Nesli çalışanları yer almaya başladı. Bu neslin finans piyasasındaki yükselişi korkunç bir hızla gerçekleşiyor, Atari karşısında büyümüş, çocukluklarında parmakları Joysticklerle bütünleşmiş Y Nesli tam da işini bulmuş gibi görünüyordu. Gürültülü seans salonları, bağrış çağrışlar, ışık hızında yanıp sönen rakamlar, hiç durmadan hareket eden ekranlar.. Bir bilgisayar oyunundan çok da farklı görünmüyordu.
İşler iyi giderken herkesin hoşuna giden bu tempo, işler sarpa sarmaya başlayınca değişti. Küresel kriz baş gösterip finans piyasasında yüz yıllarca süren efsaneler yerle bir olmaya başladıkça teker teker zararlar gün yüzüne çıkmaya başlıyordu. Batan şirketler, biten fonlar, gizlenen milyarca dolarlık zararlar, yanlış yatırım kararları, suistimaller, yanlış stratejiler, kişisel hatalar..saadet zincirinin kırılmasıyla su yüzüne birer birer çıktı. Her geçen gün bir yeni haberle, yeni bir batış ya da zarar haberiyle piyasalar çalkalanıyordu. Herkes yeni suçlular bulmaya çalışıyordu, zarar öylesine büyüktü ki bulunan suçlular yetmiyordu. CEO’lar, fon yöneticileri, hatta ülke yöneticileri (İzlanda bu süreçte ülke olarak iflas etti) suçlandı. Beyaz saçlı-beyaz yakalıların yanlış kararlarının yanında yeni jenerasyon finans sektörü çalışanları da çok ani ve hızlı pozisyon değiştirmekle, sorumsuzca davranmakla, büyük para hırsı sahibi olmakla ve gereğinden büyük riskler taşımakla suçlandılar. Bu davranış tarzının bu jenerasyona ait bir davranış bozukluğu olduğu ve finans piyasalarının bu denli büyük yaralar almasında da en büyük pay sahibi olduğu dahi en ciddi ekonomislerce tartışılmaya başlandı. 

Köklü Fransız Bankası Societe Generale, 31 yaşındaki broker Jerome Kerviel’in neden olduğu işlemler dolayısıyla 7.1 milyar $ ‘lık zarara uğradığını duyurdu. Banka, Kerviel’in bu işlemlerden maddi bir çıkar sağlamadığını ancak komplike vadeli işlemler sonucunda bankayı zarara soktuğunu söylüyor. Para ve adrenalin hırsı nedeniyle yapılan kişisel hataların bu denli büyümesi ihtimal dahilinde olabileceği gibi bankaların prestij kaybına uğramamak adına günah keçisi seçip büyük zararları bu şekilde geçiştirebilecek olması da şu dönem piyasalarda sorgulanmakta..Belki komplo teorisi ya da belki gerçek kim bilir? Sadece bir şüphe...

Ama şüphe etmek ve “Neden?” diye sormak bizim işimiz. Ne de olsa “Generation (Y) Why?” yani “Neden?” Nesliyiz.

0 yorum:

Yorum Gönder