13 Temmuz 2013 Cumartesi

MODA GEÇER, PARA KALIR..

Moda dünyasının efsane isimlerinden Coco Chanel’in “Moda geçer, stil kalır.” lafını, herhalde duymayan kalmamıştır. Modanın; yerinde durmayan, belirli ellerde oluşturulan ve zamanı geldiğinde değiştirilen bir suni kavram olduğunu ama tarzın kalıcı olduğunu söylüyor,Coco. Tabii aynı zamanda, stil olmadığı takdirde modanın da anlamsızlığına işaret ediyor... Ben bir ekonomi yazarı olmanın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak, işi bir adım daha öteye götürüyor ve diyorum ki; para olmazsa hiç biri olmaz!


Tüm dünyada trendleri belirleyen, üstümüzdeki ceketin kesiminden, gömleğimizin rengine kadar karar verdiğimizi sandığımız tüm seçimlerimizi sezonlar öncesinden toplantı masalarında belirleyen ışıltılı bir sektör, moda. Bu noktada, yani tüketim trendlerini de etkilemesi; hatta doğrudan belirlemesi nedeniyle, moda sektörü, finans dünyasında bildiğimiz hiç bir sektöre benzemiyor. Trend olarak belirlenen renklerde üretim yapan fabrikalar net avantaj elde ediyor, ülkelerin ihracat ve ithalatçı olma durumları moda belirleme yeteneklerine göre şekilleniyor; hatta ülkelerin moda haftalarının takvimleri, politik takvimleri üzerinde bile belirleyici oluyor.

Modanın ışıltılı yönü bu kadar gözler önünde ve vitrini bu kadar albeniliyken, acaba işin mutfağında neler oluyor? İşin mutfağında, ekonomik düzenin tüm aşamalarında ve tüm sektörlerde olduğu gibi, doğal olarak; herkes susuyor, para konuşuyor. Ekonomik olarak çıktısı bu kadar cazipken ve göz önündeyken, tüketimi bu kadar hızlı ve bu kadar popülerken; moda sektörü, doğal olarak, yatırımcıların da ciddi anlamda dikkatini çekiyor. Moda konusunda faaliyet gösteren irili ufaklı markalar ise, hem maliyetleri düşürebilmek hem sektördeki etkilerini artırabilmek için bir araya gelip, daha büyük gruplar oluşturmaya çalışıyor. Örneğin senelik cirosu 20 milyar avronun üstünde olan Louis Vuitton 'un başını çektiği LVMH Louis Vuitton lüks tüketim grubu, bu konudaki en önemli örneklerden birisi. Avrupa ekonomisinin içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak, 20 milyar avroluk bir yıllık cironun ne anlama geldiğini daha doğru değerlendirebiliriz. O 20 milyarın en az %10'u-15'i kâr olsa gibi Türkçe hesaplamaları ise, sizlere bırakıyorum.
Dünyadaki tüketim trendleri belirleyebilmek, tüm dünyada ekonomileri değiştirebilecek ciddi bir güçtür. Ancak, ilginç bir kısır döngü olarak, bu duruma gelebilmek de ciddi ve sağlam bir mali yapı gerektiriyor. İşte, bu kısır döngüyü kıran çok önemli gölge aktörler var, moda dünyasında: Moda yatırımcıları. Ülkemizde henüz ciddi örnekleri bulunmasa da, dünyada moda yatırımcılığı diye bir meslek var. Bu yatırımcılar, aynen hisse senedi seçer gibi, dünyadaki moda tasarımcılarını; ürün, popülarite, etki alanı, pazarlama ve mali yapı gibi açılardan analiz ediyor. Analizin ardından, portföy çeşitlendirmeleri oluşturarak ve seçtikleri tasarımcılara belli oranlarda yatırımlar yaparak portföylerini oluşturuyorlar. Bu noktadan sonra işin klasik girişim sermayesi modelinden tek farkı, daha eğlenceli olması. Fonlar, seçilen tasarımcılara ya da markalara, yapılan anlaşmada; yönetimde yer alma, almama gibi şartları da belirleyerek ortak oluyor. Bu ortaklıkla, sermaye grupları, potansiyeli ve kâr yüzdesi bir hayli yüksek olan bir sektörde yatırım yapmış oluyor. Ayrıca, ortaklık yapılan sermaye grubunun dünya çapında ilişkileri ile moda markasını alıp bambaşka noktalara taşıması da yaşanmış örneklerden. Bu konudaki örnekler, sadece ufak markalarla ya da ihtiyaç halindeki tasarımcılarla sınırlı değil. Jean Paul Gaultier, Donna Karan ve Phillip Lim gibi dünyanın önde gelen markaları da moda yatırımcıları ile bir araya gelip markalarını bambaşka noktalara taşımak konusunda önde geliyor. Marka büyük de küçük de olsa, biraz para enjekte etmeye kimse hayır demez herhalde? Yani bu iş aslında doğru yapıldığında, "alan memnun satan memnun" ya da "kazan-kazan" durumundan başka bir şey değil.

Sadece giyim-kuşamla ilgili olarak değil, Avrupa
aristokrasisinin sembol isimlerinden olan pek çok otomotiv markası; özellikle, Hindistan ve körfez sermayeli şirketlere satılmış durumda. Bu sayfalardan da sıklıkla belirtmiş olduğumuz gibi ekonomide ışık doğudan yükselmeye devam ediyor. Doğu'nun sıcak parası, Batı'nın yüzlerce yıllık ışıltılı markalarını birer birer satın alıyor. Bu da bir kez daha bize marka değeri ne kadar yüksek olursa olsun; finansal gücün, bir markanın hâlâ ve her zaman en önemli değeri olduğunu gösteriyor. Batı'nın büyük moda markaları da diğer sektörlerde olduğu gibi, Doğu'nun büyük sermaye grupları tarafından satın alınırsa; aşina olduğumuz markalarda bazı değişiklikler olur mu acaba? 
Altın düğmeli, sırma desenli ceketler ya da Zemzem by Calvin Klein, beklememiz gerekenler arasında mı ne dersiniz?

0 yorum:

Yorum Gönder