5 Temmuz 2013 Cuma

“KEŞKE GERÇEKTEN DEMİR OLSAYDI..”

Geçtiğimiz ay tüm dünya bir efsanenin buralardan gidişini konuştu, İngiltere’nin “Demir Leydi”si Margaret Thatcher ‘ın. Bir yandan Avam Kamarasına heykeli dikilecek kadar önemsenen, diğer yandan da öldü diye tüm ülkede sabahlara kadar partiler düzenlenen bir ilginç karakterdi Thatcher. Dünyanın en önemli ekonomistleri ve siyasetcileri halen yaptıklarını ciddiyetle tartışadursun, o kendisiyle dalga geçmek için takılan “Demir Leydi” lakabını gururla sahiplenmiş ilginç bir kişiydi. Bence karakteriyle ilgili en büyük ipucu, kendi bronz heykelinin açılışında heykeli gördüğü andaki yaptığı yorumda gizli: “Keşke gerçekten demir olsaydı!”


İngiltere’nin küçük bir şehrinde, bir bakkalın kızı olarak dünyaya geldi Maggie. Aslında bu 'bakkalın kızı dünyayı yönetti' hikayesi işin İngiliz’lerin anlatmayı pek sevdiği şekli. Gerçekte durum bundan biraz daha farklı çünkü. Evet, İngiltere’nin minik bir şehrinde bir bakkalın çalışkan ve azimli kızı olarak doğuyor Thatcher ama hikayenin gidişatı esas milyoner iş adamı Denis Thatcher ‘la evlendikten sonra değişiyor. Zira enişte, leydinin tüm okul masraflarını karşılayıp çok iyi bir eğitim almasını sağladığı gibi, sonrasında da gelecekteki siyasi kariyerini oluşturabilmesi için kendisini İngiltere’nin zengin ve siyaseten itibarlı çevrelerine sokuyor. Yani Thatcher’ın çizdiği tüm o duygusuz tablo içinde “Liderlik tek başına yapılan bir iştir, ama biz hep iki kişi yaptık” demesi boşuna değil. Denis Thatcher, leydinin en büyük destekçisi, bu derece geride kalmayı asla dert etmeyecek kadar da kendinden emin bir figür.


Thatcher’ın inandığı ekonomik anlayış liberalizm, yani devletin bu işlerden mümkün olduğunca elini eteğini çekmesi, ortalığı özel sektöre ve mümkünse halka bırakması. Yaşı yetenler hatırlayacaktır, aynı dönemde yani 80’ler ve 90’ların başında tüm dünyada esen rüzgar da zaten buydu. Amerika’da Thatcher’ın çok iyi bir müteffiki, hatta emeklilik döneminde sıkı bir dostu olan Ronald Reagan’ın “Reaganomics” olarak anılan ekonomik liberalizm hamleleri, İngiltere’de halen “Thatcherizm” olarak anılan hareketler, bizim topraklarda da Turgut Özal’ın savunduğu serbest piyasa ekonomisi rüzgarları eş zamanlı olarak tüm dünyada esiyordu.

İngiltere’yi, devaldığı dönemdeki Avrupa’nın büyümeyen tek ekonomisi olma özelliğinden hızla kurtardı demir leydi. Ama ne pahasına? Hızla yaptığı özelleştirmeler, özellikle o dönem sosyal hayatta önemli yer tutan kömür işçilerinin kökünü kazıdı. Sadece kömür işçileri değil, o döneme kadar oraların patronu olan sendikaların da kolunu kanadını kırdı. Devletin ellerini ekonomiden mümkün olduğunca çekmeye çalışırken, kar etmeyen işletme ve sektörlere de tahammülü yoktu leydinin. Nispeten karsız tüm sektörlere makası vururken, işin sosyal yönünü pek de umursamıyordu aslında. Tarihin en büyük ve en kanlı işçi eylemleri bu dönemde yapıldı. İşsizlik yüzde onların üstüne çıktı. Üstüe önce işsizlik maaşı almayı zorlaştırdı, sonra da sadece işsizlik yardımı alanların işsiz sayılmasını sağlayarak işsizlik rakamlarını düşük tuttu. Bu “düzenlemeler” sayesinde o dönemdeki işsizlik oranları gerçek rakamların yarısının bile altında kaldığı söylenir. Yine o dönemleri yaşayanların Türkiye’den de hatırlayabileceği gibi enflasyon , dönemin dertlerinden en büyüğüydü ve demir leydinin bir başka önemli saplantısıydı. Kafasına koyduğu yolda önüne gelen her şeyi yıkmayı düstur edinen Maggie, enflasyonla mücadelede faizleri kullandı. Yükselen faizler önceki özelleştirme dalgasına atlayan ve konut alanları adeta kılıçtan geçirdi. Bedeli kredilerini ödeyemeyeler, evinden atılanlar ve sokakta kalanlardı. Ama olsun, enflasyon kontrol altındaydı.       


İngiltere’yi ve özellikle Londra’yı dünyanın önemli finans merkezi yapmak istiyordu leydi. Bunun için özellikle finans kurumlarına ciddi avantajlar getirdi. Başarıldı mı, evet . Ama çoğu iktisatçılar tüm dünyayı sallayan 2008 finans krizinin temellerinin bu kontrolsüz ve fazlaca serbestleştirilmiş finans piyasasından kaynalandığını söylüyor bugün ve hiç de haksız değiller.


Yani İngiltereli bakkalın fakir ama çalışkan kızı demir yumruğunu hiç silinmeyecek bir şekilde dünya tarihine vurdu. Beğenelim beğenmeyelim, Margaret Thatcher kendisine nefret sunan yüzlerce punk-rock şarkısıyla, dünyanın en önemli siyasetçisi ödülleriyle, heykelleriyle ve protestolarla buralardan gitti. Unutulmayacak önemde ikonik bir karakter olduğu kesin. Ama arkasından şunu söylemekten ben şahsen kendimi alamıyorum; 

Keşke gerçekten demir olsaydı..           

   

0 yorum:

Yorum Gönder