30 Ekim 2012 Salı

İÇLİ BİR GİRİŞİMCİLİK HİKAYESİ


Bugüne kadar genellikle önemli girişimcilerin, dünyaca ünlü iktisatçıların ya da ekonomi gündemine yöne veren kişilerin hikayelerini okudunuz bu sayfalarda. Önemli başarılara imza atmış genellikle dünyaca tanınan ve alıştığımız anlamda “başarılı” kişilerin. Bu kez çok farklı bir hikaye paylaşacağım sizinle. İçinde girişimcilik, başarısızlık, karakter, başarı ve alınabilecek bir yığın dersle birlikte. Steve Jobs ’ın ya da Bill Gates ’in değil,  İçliköfteci Ali Topçuoğlu’nun hikayesini anlatacağım size..

Hikayemiz 1987 yılında Kahramanmaraş’ta başlıyor. Bakliyat ticareti yapan Ali Topçuoğlu, bir arkadaşının borcuna kefil olur. Arkadaşı borcunu ödemeyince varlıklı sayılabilecek bir tüccar olan Ali Bey tüm mal varlığını kaybeder. Gururu yüzünden artık daha fazla memleketinde kalamayacağını hissedince eşi Fatma hanımı alıp İstanbul’un yolunu tutar. Bir süre iş arar ancak kimi işleri kendisine göre bulmaz, kimi işler de onu beğenmez. Böyle arayış ve umutsuzlukla geçen ayların sonunda bir akşam, umutların tükenmeye başladığı bir anda eşi Ali amcaya hayatlarını değiştirecek o soruyu sorar: “İçli köfte yapsam, satar mısın?” Seyyar satıcılığı kendisine pak konduramasa da artık başka seçeneği olmadığını gören Ali amca eşinin bir gece önce yaptığı içli köfteleri bir sepete doldurarak Taksim İstiklal Caddesi ’nde satmaya başlar.

Sermayesi bir minik piknik tüpü ve biraz malzeme olan bu iş bir süre sonra maddi zorluklar nedeniyle Maraş’ta bırakmak zorunda kaldığı altı çocuğunu İstanbul’a getirebileceği bir duruma getirir Topçuoğlu ailesini. Mütevazı bir ev tutup çocuklarını da yanlarına alabilmenin mutluluğunu yaşarlar kısa bir zaman içinde. Bu sırada hem lezzetli içli köfteler, hem de çevredeki kahvehanelerde olanca nezaketi ile içliköftesini satan Ali amca, tertemiz kıyafetleri, boynunda kravatı, bembeyazönlüğü ile dikkat çekmeye başlamıştır. Çevre kahvehanelerin yerini restoranlar, kafeler, hatta geceleri klüpler almaya başlar. Ali amcanın Taksim’de giremediği mekan, içli köftesini tattırmadığı müşteri neredeyse kalmamıştır. En şık kafe ve gece klüplerinden, en sert rock barlara kadar öğlenden sonra ikide de, gecenin üçünde de  Ali amcayı elinde içli köftesi ve gülen yüzüyle görebileceğiniz günlerdir bunlar. Hem zarafeti, hem hikayesi ile, sohbet etmeyi pek sevmese de, ettiği herkesi etkileyebilen tertemiz bir amcadır Ali amca. İçli köftenin şöhreti dilden dile yayılır ve sadece Taksim’deki mekanlara değil, İstanbul’un dünyaca ünlü iki önemli zincir otel markasına da içli köfte vermeye başlar. Artık işler  büyümeye başlamıştır. İki otelin katılması işleri hızlandırırken, bir de kantin işletmesi alır Topçuoğlu ailesi ve eleleverip geceyi gündüze katarak çalışmaya devam eder.

Bu tempo ve çalışkanlıkla on beş seneye yakın bir zaman sonunda tüm borçlarını sıfırlayabilmeyi başarır Ali bey kaptanlığındaki Topçuoğlu ailesi. Ne Kahramanmaraş’tan süren borçlar, ne tefeci borçları, artık hiçbiri kalmamıştır. On beş sene geceli gündüzlü, bazen günde yirmi saatin üstünde çalışarak sonunda ömründe önlüğünün beyazlığında bir sayfayı açmayı başarmıştır Ali amca. Daha zengin olma hırsı değil ama yaşadıkları, çocuklarına sağlam bir gelecek kurması yönünde motive eder Ali amcayı ve 2004 yılında çocuklarıyla birlikte işletecekleri “Sabırtaşı” isimli restoranlarını açarlar. Sabırtaşı, senelerce Ali amcanın içliköfte sattığı minik tezgahının üzerinde yazan, adeta tüm hikayesini dokuz harfte anlatan bir kelimedir. "Sabırtaşı"..

Restoranı çocuklarına emanet ederek sokaklarda satış yapmaya devam eden Ali amca 2009 yılında vefat eder.Geride yirmi küsür sene süren inanılmaz bir çalışma temposu, el emeğiyle ödenmiş yüzbinler tutan borçlar, alın teriyle kurulmuş bir restoran ve girişimcilik günlerinde hırslı gençlerin hırsını biraz da olsa törpüleyebilmek için anlatılacak muhteşem hayat hikayesini bırakarak..  

Apple’ların, Virgin’lerin,muhteris girişimcilerin ve hırslı patronların hikayelerinin yanında Ali amcanın tevazu ve ders dolu “Züğürt Ağa” hikayesi, aslında başlı başına üniversitelerin girişimcilik derslerinde okutulabilecek türden gerçek bir “ders”! Hedefe yılmadan, terlemeden, düşsen de yeniden doğrularak koşmak gibi erdemli derslerin yanında, biz Türklerin pek meraklı olduğu “Kaç içli köfte satsan beş yüz bin lira eder?” gibi modern matematiğin konusuna giren dersler de var bu hikayede. Ama bence en önemlisi; herkesin Steve Jobs olmak istediği bir dünyada Ali Topçuoğlu olmayı istemek. 
Var mısınız? 

8 yorum:

  1. Çok hoş, böyle çok fazla hikayemiz var bu topraklarda. Keşke İngilizce de yazsan da herkes faydalansa diyorum...

    YanıtlaSil
  2. Blogun, en azından belli yazıların ingilizcelerini de yazmak gibi bir planım aslında ne zamandır var. Fakat vakit bulup gerçekleştiremiyorum bir türlü maalesef.. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Önüme yeni fırsatların çıktığı bu günlerde yazınızı okumak çok çok iyi oldu.Emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Faydalı olduysa ne mutlu. Teşekkür ederim. .)

    YanıtlaSil
  5. Babam ve bizim için kaleme aldığınız hikayeyi severek keyiflenerek ve bir okadarda benim gururum olarak devamlı hatırladığım ve yaşadığım Babamı bana tekrar hatırlatttığınız için çok teşekkür ederim.Ben babamdan teslim aldığım bu bayrağı sürekli babama yakışır şekilde taşımak için bütün gayretimi göstereceğim.Sabırtaşı restoran artık bizim değil vefalı misafirlerimizin yani sizlerin olmuştur...sevgi ve saygılarımla Mustafa TOPÇUOĞLU

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. adamımsın mustafa helal olsun sana lan...

      Sil
  6. Sizin beğenmenize ayrıca çok sevindim Mustafa Bey. Bizi, bu yazıyı bulmanız da beni ayrıca mutlu etti. Bu hikaye o kadar kıymetli, o kadar naif, o kadar önemli ki benim için, davet edildiğimiz konferanslarda, kariyer günlerinde, girişimcilik organizasyonlarında Ali Amcayı anlatmadan asla bitirmem konuşmamı. "Başarı" denilen her ne ise, ona giden yolda kendini, değerlerini ve ailesini korumak bir kişiyi adam yapar bana göre. Ali amcada ben hepsini buluyorum. Ve o hep hatırladığım tertemiz bembeyaz gömleği de benim için çok ama çok şey ifade ediyor. İyi ki Ali amcanın hayat hikayesi var, iyi ki sizler varsınız, iyi ki her zaman "umut" var..
    Eksik olmayın.

    YanıtlaSil
  7. bugün sizi konferansta dinleyen öğrenciler geldi çok mutlu oldum kulağınızıda çınlattık biraz.sizide misafir etmek ve tanışmak isterim.sevgilerimle

    YanıtlaSil