24 Temmuz 2012 Salı

NO MORE SIESTA!


(Ağustos 2011 - Esquire yazımdan..)

Amerikan ekonomisi  kendi yarattığı fırtınadan büyük hasarlarla da olsa çıkmayı başardı. Sular durulmaya ve küresel ekonominin taşları yeniden yerlerine oturmaya başladı diyorduk ki bu sefer de kriz Avrupa’dan, hem de göstere göstere geliyor. Zaten çatırdayan birlik içerisinde zor duruma düşen üyeler, yardım için “kendilerinden daha eşit” üyelerin onayını bekliyorlar. Aman birarada olalım, aman birlikten kuvvet doğar diyen Avrupa’nın bu sefer hem ekonomisi, hem birliği, hem para birimi çok ciddi şekilde sorgulanıyor.



Euro Bölgesi’nde krizin artık bangır bangır duyulan ayak sesleri öncelikle Yunanistan ekonomisi’nin sallanmaya başlamasıyla gelmişti. Akdeniz ikliminin ve karakteristiğinin gereği olan esnek çalışma saatleri, fazlaca hoşgörülü sosyal sigorta sistemi, çalışmamaya özendiren işsizlik ve emeklilik maaşları küresel krizle, bir de üstüne yine Akdeniz tipi diyebileceğimiz “mutluluk çubuğu” gibi yolsuzluklarla birleşince zaten sağlam temelleri olmayan Yunanistan ekonomisi kağıttan bir kule gibi sallanmaya başladı. Komşumuz Yorgo’lardaki krizi hatırlarsınız, sebepleriyle, sonuçlarıyla incelemiş, bu sayfalarda masaya yatırmıştık.

Aslında Yunanistan krizinin patlak vermesinden çok daha önce, ABD merkezli küresel krizde Avrupa Bölgesi pek iyi bir sınav verememişti. ABD ekonomisi zaten hızla su alıyordu ve gözler Avrupa’nın vereceği tepkideydi. Ancak herkes kendi derdine o kadar düşmüştü ki Birlik, bu konularla ilgili olarak biraraya bile gelemedi. Düşünün apartmanda yangın çıkıyor, herkes zaten kendi canının ve kendi dairesinin derdine düşmüş. Böyle bir ortamda biri çıkıp “Durumu enine boyuna değerlendirmek için Apartman Yönetimi toplantısı yapalım!” dese hali nice olurdu. Nitekim kimse bunu söylemedi, herkes kendi dairesini kurtarmaya çalıştı. İşte kendi hesaplarını toparlayıp birlik ne alemde diye dönüp baktıklarında iş işten geçmiş, küçük ve yardıma daha çok ihtiyacı olan ekonomiler durumu çoktan yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardı bile.

Veba yayıldı, zaten son krizlerin tümünde ekonomik krizlerin ne kadar korkunç bir yayılma hızı olduğunu hep birlikte gördük. Yayılan kriz, İtalya, İspanya ve Portekiz’i de farklı şiddetlerde sallamaya başladı. Sonuçta ilk gelecek olan dalgada kimlerin kıyıya vuracağı daha net bir şekilde görülmeye başlandı. "İyiyi düşün ki iyi olsun" diyeceğiz, ama iyiyi düşünmeye de pek imkan vermiyor maalesef ekonomistler. Çoğunluk Euro Bölgesi borç krizinin bu kez kolay kolay altından kalkılamayacak bir durum olduğunda hemfikir. Yapılan her yeni araştırma, çıkan her yeni rapor moralleri daha da çok bozuyor.

Örneğin Avrupa Bankacılık Otoritesi (EBA) ’nin Avrupalı bankalara için yaptığı stres testi. Test, makro ekonomik iki senaryoda neler olabileceği, Avrupalı bankaların çeşitli durumlara ne tepki vereceğini ölçmeyi hedefliyor. Stres testinin sonuçlarının aslında pek kimsenin duymayı istemeyeceği şekilde çıkacağı aşağı yukarı tahmin ediliyordu. O kadar ki, Uluslararası Finans Enstitüsü, sonuçların yayımlamasının piyasalarda kaygıyı şiddetlendirebileceğini, yayınlanmaması gerektiğini söylüyordu. Stres testine 25 banka ile İspanya, 13 banka ile Almanya, 6 banka ile de Yunanistan katıldı. Test sonuçlarına göre 90 bankadan, 8’i testte başarısız olurken, 16 banka sınırı zor geçti. Başarısız olan 8 bankadan 5’i İspanya, 2’si Yunanistan ve biri Avusturya bankası oldu.  Ancak test halen eleştirilmeye devam ediyor. Eleştirenler haksız da sayılmaz aslında, zira 2010 yılında yapılan ve aynı özellikleri taşıyan stres testinde İrlanda bankaları, testten geçer not almış, ama daha üzerinden  birkaç ay geçmeden Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından kurtarılmak durumunda kalmıştı.

Avrupanın belalılarından biri de artık kredi derecelendirme kuruluşları. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının ardarda Avrupa ülkelerinin kredi notlarını, hem de birkaç kademe düşürünce Avrupa bu işten pek hoşlanmadı ve bir anda bu kuruluşların varlıklarını sorgulamaya başladı. Yıllar yılı ülkemize ve diğer gelişmekte olan ülkelere yatırım yaparken -ya da yapmazken- başucu eseri olan kredi derecelendirme kuruluşları bir anda ve hızlıca tu kaka mertebesine düştüler. Bu kuruluşların derecelendirme yaparken alfabenin harflerini tüketip artık “değersiz”, “çöp” gibi nitelendirmeler kullanmaları Avrupa’nın pek hoşuna gitmemiş olacak haliyle.  Avrupa Komisyonu başkanı Manuel Barosso bu konuda sert tepki gösterenlerin başında geliyor. Yunanistan ve Portekiz ekonomi yetkilileri ise bu kuruluşları “kerameti kendinden menkul” diye değerlendiriyor. Neticede güvenilir olsun olmasın, ortada çok net bir kaç gerçek var. Birincisi Avrupa ekonomisinin baş aşağı gidişini görmek için kredi derecelendirme kurumu olmaya gerek olmadığı, ikincisi ise yıllarca bu kuruluşların raporlarını bahane ederek Türkiye ekonomisini eleştirenlerin şimdi aynı kıstaslarla beğenilmediklerindeki saldırgan tavırları. Ne demişler, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.           

Wall Street Journal yazarı Irwin Stelzer, adı geçen Avrupa ülkeleriyle ilgili olarak yaşananların ismi ne kadar yumuşatılırsa yumuşatılsın bir iflas olduğunu söylüyor. Avrupalıların bu kelimeyi duymaya tahammülünün olmadığını ancak gerçekçi olmak gerektiğini belirten Wall Street Journal yazarı,  sırf Euro projenizi korumak için bu ülkelere gereğinden fazla destek vermeyin, yani bir anlamda, dikkat edin, elinizi verip kolunuzu kaptırmayın diyor.

İsmine ister yeniden yapılanma deyin, isterseniz ısınma ortada bir gerçek var ki o da Avrupa ekonomisinin daha uzunca bir süre eski gücüne kavuşamayacak olması. Meşhur Euro projesi yerle bir olabilir, bazı az gelişmekte olan bazı ülkelerin(!) nedense hala girmeye çalıştığı AB tümüyle yok olabilir. Ama ekonomide özellikle de yükselmekte olan doğu kültürlerinin öğrettiği bir gerçek var. Yeni düzende tembele ekmek yok! Bu da yaşlı Avrupa’nın çalışma kültürü de dahil olmak üzere köklü değişikliklere gitmesi gerektiğini, artık en zengin de dahil olmak üzere siesta yapmaya kimsenin ama kimsenin tahammülü olmadığını gösteriyor.     

0 yorum:

Yorum Gönder