16 Mayıs 2013 Perşembe

Bir ekonomi dergisini karıştırırken şu sayfalar dikkatimi çekti, merakımı cezbetti, biraz araştırayım dedim; 
"Acaba neden iş hayatında herkes aynı şekilde duruyor"? ;)


Neden?

Dikkat ediyor musunuz özellikle ekonomi ve finans piyasalarıyla, girişimcilik ve iş dünyasıyla ilgili yayınlarda, ilanlarda, afiş ve görsellerde genel olarak çok kullanılan "bir duruş" var! Kollar önde bağlı, kafa hafif yukarı bakar, vücut dik. Fotoğrafçıların da pek sevdiği ve dikte ettiği bu duruş buradaki görselde de görebileceğiniz gibi herhangi bir ekonomi dergisinin herhangi bir sayısında onlarca kere -hatta çektiğim fotoğraftaki gibi- sayısız defa karşınıza çıkabilir. İşin ilginci -pek de itibar etmediğim- vücut dili vs. kaynaklarına bir göz gezdireyim dedim, bakın neler buldum.. Meğer bu bizim iş dünyasında kendine güven, başarı, kendiyle barışıklık zannedilen duruş neler demekmiş:  

"Hoş olmayan bir durumdan ‘saklanma’ girişimi olarak her iki kol da göğüste kavuşturulur. Pek çok kol kavuşturma şekli olsa da bu kitapta en yaygın üç tanesi tartışılacaktır. Standart kol kavuşturma hareketi (Şekil 70) neredeyse her yerde aynı savunma veya olumsuz tavrı gösteren evrensel bir harekettir. Özellikle kişi toplantılar, kuyruklar, kafeteryalar, asansörler veya kendisini güvensiz hissettiği başka herhangi bir yerde yabancılar arasındayken yaygın olarak görülür." 




Beyler, hanımlar, iş hayatı yabancı bir yer mi, kendinizi güvensiz mi hissediyorsunuz burda? O zaman bu "Küçük dağları ben yarattım" havaları niye yahu Allah aşkına?


"Kol kavuşturma hareketi devam ettiği sürece olumsuz tavrın süreceğini unutmayın. Tavır harekete neden olurken hareketin sürmesi de tavrın devam etmesine neden olur." 


demiş kaynaklar. Gördüğünüz gibi hep bir olumsuzluk, hep bir savunma, bir güvensizlik..



Dur yolcu! Raporlar, sunumlar bitti mi?!


Geleceğe "güvensizlik" ve "yabancılık"la bakan gençler, gençlerimiz..


Böyle birşey mi cidden iş hayatı?


Şu andan itibaren kariyer hedefim ömrüm boyunca böyle durduğum bir fotoğrafımın olmaması olacak! ;)





İŞ HAYATINDA NİYE "O DURUŞ" ?

Bir ekonomi dergisini karıştırırken şu sayfalar dikkatimi çekti, merakımı cezbetti, biraz araştırayım dedim; 
"Acaba neden iş hayatında herkes aynı şekilde duruyor"? ;)


Neden?

Dikkat ediyor musunuz özellikle ekonomi ve finans piyasalarıyla, girişimcilik ve iş dünyasıyla ilgili yayınlarda, ilanlarda, afiş ve görsellerde genel olarak çok kullanılan "bir duruş" var! Kollar önde bağlı, kafa hafif yukarı bakar, vücut dik. Fotoğrafçıların da pek sevdiği ve dikte ettiği bu duruş buradaki görselde de görebileceğiniz gibi herhangi bir ekonomi dergisinin herhangi bir sayısında onlarca kere -hatta çektiğim fotoğraftaki gibi- sayısız defa karşınıza çıkabilir. İşin ilginci -pek de itibar etmediğim- vücut dili vs. kaynaklarına bir göz gezdireyim dedim, bakın neler buldum.. Meğer bu bizim iş dünyasında kendine güven, başarı, kendiyle barışıklık zannedilen duruş neler demekmiş:  

"Hoş olmayan bir durumdan ‘saklanma’ girişimi olarak her iki kol da göğüste kavuşturulur. Pek çok kol kavuşturma şekli olsa da bu kitapta en yaygın üç tanesi tartışılacaktır. Standart kol kavuşturma hareketi (Şekil 70) neredeyse her yerde aynı savunma veya olumsuz tavrı gösteren evrensel bir harekettir. Özellikle kişi toplantılar, kuyruklar, kafeteryalar, asansörler veya kendisini güvensiz hissettiği başka herhangi bir yerde yabancılar arasındayken yaygın olarak görülür." 




Beyler, hanımlar, iş hayatı yabancı bir yer mi, kendinizi güvensiz mi hissediyorsunuz burda? O zaman bu "Küçük dağları ben yarattım" havaları niye yahu Allah aşkına?


"Kol kavuşturma hareketi devam ettiği sürece olumsuz tavrın süreceğini unutmayın. Tavır harekete neden olurken hareketin sürmesi de tavrın devam etmesine neden olur." 


demiş kaynaklar. Gördüğünüz gibi hep bir olumsuzluk, hep bir savunma, bir güvensizlik..



Dur yolcu! Raporlar, sunumlar bitti mi?!


Geleceğe "güvensizlik" ve "yabancılık"la bakan gençler, gençlerimiz..


Böyle birşey mi cidden iş hayatı?


Şu andan itibaren kariyer hedefim ömrüm boyunca böyle durduğum bir fotoğrafımın olmaması olacak! ;)





9 Mayıs 2013 Perşembe

Oğlum vesile oldu, 1983 yılındaki 5 yaşındaki benden 2013'deki bana mesajlar geldi..

Minik oğlumuzun bize katılmasıyla birlikte ailecek yaşadığımız duygu seli-nostalji kuşaklarından birinde annem, bir gün oğlum olursa kullanmamız için 30 küsür senedir sakladığı ve bebeklik hatıralarımın bulunduğu kutsal sandığı açtı! Beni travmalardan travmalara gark eden pek çok parçayla birlikte -ki bir tanesi çok komik, mutlaka ayrıca yazmam lazım uzun uzun- o dönemde en çok sevdiğim şey olan çizimlerimin de önemli bir kısmını 30 sene sonra ilk kez yeniden gördüm...

Bunlardan bir kısmını parça parça hatırlıyorum ama önemli bir kısmını cidden hiç hatırlamıyorum. Dikkatimi çeken şey bol bol font ve logo benzeri birşeyler çizmiş olmam. Örneğin şu 23 Nisan tipografisi bana çok ilginç geldi. Şimdi reklamcı olsam ve 23 Nisan için birşeyler çalış deseler böyle birşeye giderdi elim herhalde.. :)
  


Ama kutsal sandıktan çıkanlar içinde pek politik bir tanesi var ki "Ağaç yaşken eğilir" lafını haklı çıkarıyor galiba. 5 yaşımdayken çizdiğim bu "karikatürümsü"de Türkiye haritası ve zam yağdıran bir Özal bulutu var! :)) Daha ilginç olanı babamın görevi dolayısıyla (kaderin cilvesi, Özal'ların danışmanı olmak için)  bir kaç sene sonra Ankara'ya taşınmış olmamız ve politikanın evimize bir daha çıkmayacak şekilde girmesinden de önce çizilmiş olması.. Karikatürümsüde, Özal KDV ve ZAM yazan bulutları Türkiye'ye yağdırıyor.. Kıbrıs'ın üzerinde de birşey yazıyor ama tam okunmuyor, ki bence Lefkoşe'nin kısaltması olabilir! :)

"Ülkeye KDV ve Zam yağdıran Turgut Özal" Burak Ünaldı, 1983, Saman Kağıt üzerine keçeli kalem :)

Bu Ziya Paşa, artık her kimse:)
"Hey, bayrakları dikin!"diyor haliyle..

Bu İbrahim Tatlıses'e benzeyen figür de babam :)

O kadar anlamlı ve iyi bir zamanda geldi ki çocukluğumdan mesajlar bana. Tam da okullarda öğrenci arkadaşlara "Sevmediğiniz işlerle vakit kaybetmeyin, içinizdekini çıkarın, bunu nasıl bulacağım diyorsanız çocukluğunuza sorun" diye ahkamlar kestiğimiz bir dönemde, çocukluğumdan öyle güzel bir ayar yedim ki. Bana senin içinde bunlar var, istesen de istemesen de, 5 yaşında da, 35, 45 yaşında da, sen bastırsan da çıkacak dedi yeniden çocukluğum.



Ben anladım çiko, mesaj alındı, tamamdır. ;)

İmza: 2013 yılındaki sen.

NOT: Uçan arabalar falan yok arkadaş, hele o düşündüğünden, hiç yok!


He bi de, ikimiz aynı kareye girince de şöyle birşey oluyoruz, bence fena diil ne diyosun?!? O resimdeki afacan bakış perdeyi yakmadan hemen önceki mi, yüzümüzdeki dikişten önce mi, çiftliğin kapısını düşürüp kaşımızı yarmamızdan mı yoksa, onu bilemedim!

Neyse ki şimdi yaramaz demiyolar bizim gibilere girişken diyolar! ;) 


    

KENDİ ÇOCUKLUĞUMLA MEKTUPLAŞMA...

Oğlum vesile oldu, 1983 yılındaki 5 yaşındaki benden 2013'deki bana mesajlar geldi..

Minik oğlumuzun bize katılmasıyla birlikte ailecek yaşadığımız duygu seli-nostalji kuşaklarından birinde annem, bir gün oğlum olursa kullanmamız için 30 küsür senedir sakladığı ve bebeklik hatıralarımın bulunduğu kutsal sandığı açtı! Beni travmalardan travmalara gark eden pek çok parçayla birlikte -ki bir tanesi çok komik, mutlaka ayrıca yazmam lazım uzun uzun- o dönemde en çok sevdiğim şey olan çizimlerimin de önemli bir kısmını 30 sene sonra ilk kez yeniden gördüm...

Bunlardan bir kısmını parça parça hatırlıyorum ama önemli bir kısmını cidden hiç hatırlamıyorum. Dikkatimi çeken şey bol bol font ve logo benzeri birşeyler çizmiş olmam. Örneğin şu 23 Nisan tipografisi bana çok ilginç geldi. Şimdi reklamcı olsam ve 23 Nisan için birşeyler çalış deseler böyle birşeye giderdi elim herhalde.. :)
  


Ama kutsal sandıktan çıkanlar içinde pek politik bir tanesi var ki "Ağaç yaşken eğilir" lafını haklı çıkarıyor galiba. 5 yaşımdayken çizdiğim bu "karikatürümsü"de Türkiye haritası ve zam yağdıran bir Özal bulutu var! :)) Daha ilginç olanı babamın görevi dolayısıyla (kaderin cilvesi, Özal'ların danışmanı olmak için)  bir kaç sene sonra Ankara'ya taşınmış olmamız ve politikanın evimize bir daha çıkmayacak şekilde girmesinden de önce çizilmiş olması.. Karikatürümsüde, Özal KDV ve ZAM yazan bulutları Türkiye'ye yağdırıyor.. Kıbrıs'ın üzerinde de birşey yazıyor ama tam okunmuyor, ki bence Lefkoşe'nin kısaltması olabilir! :)

"Ülkeye KDV ve Zam yağdıran Turgut Özal" Burak Ünaldı, 1983, Saman Kağıt üzerine keçeli kalem :)

Bu Ziya Paşa, artık her kimse:)
"Hey, bayrakları dikin!"diyor haliyle..

Bu İbrahim Tatlıses'e benzeyen figür de babam :)

O kadar anlamlı ve iyi bir zamanda geldi ki çocukluğumdan mesajlar bana. Tam da okullarda öğrenci arkadaşlara "Sevmediğiniz işlerle vakit kaybetmeyin, içinizdekini çıkarın, bunu nasıl bulacağım diyorsanız çocukluğunuza sorun" diye ahkamlar kestiğimiz bir dönemde, çocukluğumdan öyle güzel bir ayar yedim ki. Bana senin içinde bunlar var, istesen de istemesen de, 5 yaşında da, 35, 45 yaşında da, sen bastırsan da çıkacak dedi yeniden çocukluğum.



Ben anladım çiko, mesaj alındı, tamamdır. ;)

İmza: 2013 yılındaki sen.

NOT: Uçan arabalar falan yok arkadaş, hele o düşündüğünden, hiç yok!


He bi de, ikimiz aynı kareye girince de şöyle birşey oluyoruz, bence fena diil ne diyosun?!? O resimdeki afacan bakış perdeyi yakmadan hemen önceki mi, yüzümüzdeki dikişten önce mi, çiftliğin kapısını düşürüp kaşımızı yarmamızdan mı yoksa, onu bilemedim!

Neyse ki şimdi yaramaz demiyolar bizim gibilere girişken diyolar! ;) 


    

7 Mayıs 2013 Salı

Üniversitelerde dönemin sonuna yaklaşılırken okul söyleşileri hız kesmiyor değerli izleyenler.. Yarın, yani 8 Mayıs 2013 Çarşamba günü İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Konferans Salonu 'nda öğrenci arkadaşlarla buluşacağız ve hikayelerimizi anlatacağız.. Üstelik İstanbul 'da en sevdiğim mekan olan, kaçış yerim Atatürk Arboretumu 'na da kaçma fırsatı bulurum belki oradan. Bilmeyenler, duymamış olanlar için bu cennet köşesi işte böyle bir yer:   http://arsiv.ntvmsnbc.com/modules/yakinyerler/ataturkarboretumu.asp 



 

YARIN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ'NDEYİZ..

Üniversitelerde dönemin sonuna yaklaşılırken okul söyleşileri hız kesmiyor değerli izleyenler.. Yarın, yani 8 Mayıs 2013 Çarşamba günü İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Konferans Salonu 'nda öğrenci arkadaşlarla buluşacağız ve hikayelerimizi anlatacağız.. Üstelik İstanbul 'da en sevdiğim mekan olan, kaçış yerim Atatürk Arboretumu 'na da kaçma fırsatı bulurum belki oradan. Bilmeyenler, duymamış olanlar için bu cennet köşesi işte böyle bir yer:   http://arsiv.ntvmsnbc.com/modules/yakinyerler/ataturkarboretumu.asp